"Risale-i Kader gibi Nurun risalelerinde bu dehşetli suale tam cevap verilmiş." Suale dehşetli denmesinin hikmeti ne olabilir?
Değerli Kardeşimiz;
"Eğer denilse; “Bu dünyadaki musibetler, çirkinlikler, şerler, o ihatalı rahmete münâfidir, bulandırıyor.”
Elcevap: Risale-i Kader gibi Nurun risalelerinde bu dehşetli suale tam cevap verilmiş. Onlara havale ile, kısacık bir işareti şudur..." (Şualar, On Beşinci Şuâ)
Kâinatın içinde bazı cüz’î şer ve çirkinliklerin yaratılmasının, umumî hikmeti tam anlaşılmadığı için, insanların ekseriyeti bu noktaya takılmış ve bunu İlahî rahmet ve cemal ile bağdaştıramamıştır. Hatta bu konuda Allah’ı tenzih etmek gayesi ile bu cüz’î şer ve çirkinlikleri ikinci bir İlaha verenler bile çıkmıştır, Mecusîler gibi.
Kâinattaki şer ve çirkinliklere Kader Risalesi ciheti ile bakarsak, onların yaratılış ciheti ile şer ve çirkin olmadıklarını anlarız. Kaderin sahasına giren bu dehşetli mevzu yüzünden çok insanlar imanını kaybetmiş ve şükür yerine isyana sapmışlardır. Bu yüzden, bu mevzu dehşetli bir mevzudur.
"Yedincisi: Beşerin zihni ve fikri, Cenab-ı Hakk'ın azametine bir mikyas, kemalatına bir mizan, evsafının muhakemesine bir vasıta bulmak vüs'atinde değildir; ancak cemi' masnuatından ve mecmu-u asarından ve bütün ef'alinden tahassul ve tecelli eden bir vecihle bakılabilir. Evet, zerre mir'at olur, fakat mikyas olamaz. Bu meselelerden tebarüz ettiği vecihle, Cenab-ı Hakk'ın mümkinata kıyas edilmesi ve mümkinatın Onun şuunatına mikyas yapılması, en büyük cehalet ve hamakattir. Çünkü aralarındaki fark, yerden göğe kadardır. Evet, vacibi mümkine kıyas etmekten, pek garip ve gülünç şeyler çıkar."
"Mesela, ehl-i tabiat, o aldatıcı kıyas ile tesir-i hakikiyi, esbaba; Ehl-i İ'tizal, halk-ı ef'ali abde; Mecusiler, şerri, ikinci bir halıka isnad etmeye mecbur olmuşlardır. Güya zuumlarınca Cenab-ı Hak, azamet-i kibriya ve tenezzühü dolayısıyla, bu gibi hasis ve çirkin şeylere tenezzül etmez! Demek, akılları vehimlerine esir olanlar, bu gibi gülünç şeyleri doğururlar."(1)
- Ehl-i İ'tizal, halk-ı ef'ali, abde;
Mutezile mezhebinde; Allah’ın azamet ve büyüklüğü hasis ve basit işler ile iştigal etmeye müsait değildir. Öyle ise Allah insanların fiilleri ile iştigal etmez fiillerin icadını insana havale eder, diyerek safsataya sapmışlar. Aslında bu hükme gitmelerinde yine Allah’ı kendi nefislerine kıyaslamaları vardır. "Büyük zatlar küçük işler ile iştigal etmez" hükmü, insan fıtratının bir hükmüdür. Böyle olunca, "Allah da büyük olduğuna göre, hasis ve basit işler ile iştigal etmek Allah’a yakışmaz" diyerek, en nihayetinde hasis ve basit işlerin yaratılmasını sebeplere vermeye gidiyorlar.
Hâlbuki insan çok iyi bilir ki, hasis ve basit gördüğümüz varlıkların bütün ihtiyaçlarını âlemlerin Rabbi olan Allah görmekte, bütün âlemleri ona hizmet ettirmektedir.
- Mecusiler, şerri, ikinci bir halıka isnad etmeye mecbur olmuşlardır.
Mecusiler de aynı mülahaza ile böyle bir fikre kapılmışlar. Onlar da şerrin icadını şer telakki ettikleri için, şerri Allah’a vermemek için ikinci bir şer İlahı tasavvur etmişler. Hâlbuki "Şerri yaratmak şer değil şerri irtikâb etmek şerdir." Öyle ise Allah’ın şerri yaratmasında bir hasislik ve çirkinlik söz konusu değil ki, şerri başka bir İlaha havale etsin.
Netice olarak, insan Allah’a bakarken kendi zerre miktar ölçüleri ile değil, Allah’ın mutlak ve sonsuz sıfatlarının hükmü ve haşmeti ile bakmalıdır.
"Meselâ, şems âkıl, ihtiyar ve irade sahibi farz edilse, ziyasını bütün âleme neşrettiği bir sırada, pis, mülevves bir zerre de onun ziyasından istifade ettiği vakit, şemse karşı 'Niçin bu pis, bu mülevves zerreyle meşgul oldu ve niçin ona ziyasını verdi?' diye itiraz edilebilir mi? Hâşâ! Şemsin azametine bir nakîse gelir mi? Yok.
Dipnotlar:
(1) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Sûresi, 7. Âyet Tefsiri.
(2) bk., age., Bakara Suresi, 26 ve 27. Ayetlerin Tefsiri.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Mesnevî-i Nuriye'den 10. risale de buraya bakıyor...
İ’lem eyyühe’l-aziz! Tabiatları lâtif, ince ve lâtif san’atlara meftun bazı insanlar, bilhassa has bahçelerinde pek güzel hendesevâri bir şekilde şekilleri, arkları, havuzları, şadırvanları yaptırmakla, bahçelerine pek muntazam bir manzara verirler. Ve o letâfetin, o güzelliğin derecesini göstermek için, bazı çirkin kaya, kaba, gayr-ı muntazam mağara ve dağ heykelleri gibi şeyleri de ilâve ediyorlar ki, onların çirkinliğiyle, adem-i intizamıyla bahçenin güzelliği, letâfeti fazlaca parlasın. Çünkü, اِنَّمَا اْلاَشْيَاۤءُ تُعْرَفُ بِاَضْدَادِهَا Lâkin, müdakkik bir kimse, o ezdadı cem eden bahçenin manzarasına baktığı zaman anlar ki, o çirkin, kaba şeyler kasten yapılmıştır ki, güzellik, intizam, letâfet artsın. Zira, güzelin güzelliğini arttıran, çirkinin çirkinliğidir. Demek bahçenin tam intizamını ikmal eden, o çirkinlerdir. Ve o çirkinlerin adem-i intizamı nisbetinde bahçenin intizamı artar.
Kezalik, dünya bahçesinde nizam ve intizamın son sisteminde bulunan mahlûkat ve masnuat arasında—hayvanlarda olsun, nebatatta olsun, cemâdatta olsun-bazı çirkin, intizamdan hariç şeyler bulunur. Bunların çirkinliği, intizamsızlıkları, dünya bahçesinin güzelliğine, intizamına bir ziynet, bir süs olmak üzere Sâni‑i Hakîm tarafından kasten yapılmış olduğunu, pek yüksek, geniş, şâirâne bir hayal ile dünyanın o bahçe manzarasını nazar altına alabilen adam, görebilir.
Maahaza, o gibi şeyler kastî olmasaydı, şekillerinde hikmetli tehâlüf olmazdı. Evet, tehâlüfte kast ve ihtiyar vardır. Her insanın bütün insanlara simâca muhalefeti buna delildir.