"Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlahiyeye iltica edip feryad etmek gerektir. Fakat dinî olmayan musibetler, hakikat noktasında musibet değildirler." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Dini musibetler inkâr, bidat, günah, gaflet, gıybet gibi manevi hastalıklardır. Dini olmayan musibet ise, isyan etmemek şartı ile her çeşit dünyevi ve maddi sıkıntılardır. Bu sıkıntılar çok muhteliftir. Bunlar hastalık olur, deprem olur, sel ve yangın olur, kaza olur, işlerin kesat gitmesi veya iflas etmek olur, akraba ve dost birisinin vefatı olur, ekonomik kriz olur vs.
Allah, dini olamayan maddi musibetleri, hem imtihan hem de gaflet ve dalalete gitmekte olan insanları ikaz ve ihtar için verir. Şayet insan bu musibetleri iyi değerlendirir ve dersler çıkarabilir ise maddi zarara ve sıkıntıya bedel, çok manevi fayda ve kazançlar elde edebilir.
Musibetler, insanı hem ebedi tehlike olan küfür ve inkâr bataklığından kurtarıyor hem de cennette çok büyük servet ve mülkler edinmesine vasıta oluyor. Bu yüzden görünüşte çirkin ve sıkıntılı da olsa hakikatte güzel ve ferahlatıcıdır.
Bediüzzaman Hazretleri "Asıl musibet dine gelen musibettir." diyor. Bundan da anlaşılıyor ki, dünyaya ve şahsa ait musibet ve hastalıklar, hakikat noktasında musibet değildir; bazen de ilahi bir ihsan ve ikram hükmünde olur.
Çünkü musibetler insana günahlarını temizlemek ve sevap kazandırmak için bir nimet hükmündedir. Zira, ibadet iki kısımdır. Birisi, menfi ibadettir ki, musibetler ve hastalıklarla insan sevap kazanır. Diğeri ise, müspet ibadettir ki, namaz, oruç gibi ibadetlerdir.
Fakat manevi musibet olan dini musibet, ahiretimizi tamir değil, tahrip eder. Çünkü akıl ve kalplerdeki şüpheler insanın imanını tehdit etmektedir. Ama maddi hastalıklara sabır gösterenler için, o ibadet büyük bir manevi kazanç kaynağı olur.
Başta Peygamber Efendimiz (a.s.m) olmak üzere, müceddit ve müçtehitlerin çektiği sıkıntıların tümü, zahiren şahıslarına gelmiş gibi görünse bile, hakikatta İslam'a, imana gelen musibetlerdir. İslami ve imani hakikatlerin doğru anlaşılmasına ve yayılmasına engel teşkil eden her türlü fikir, eylem ve saldırı birer musibettir.
Bir radyo, televizyon veya gazete gibi iletişim araçlarıyla, İslam'ın özünü zedeleyen her fikir, musibet olduğu gibi, insanları İslam'dan uzaklaştıran her film, görüntü ve faaliyet de birer musibettir. Her bir günah içinde, küfre giden bir yol vardır. Günaha giden yolların çoğalması bir musibettir.
Müslümanların İslam'ı tam temsil edememesi hakiki bir musibettir. Efendimiz (asm)'in yeterince insanlık tarafından anlaşılmaması, gerçek bir musibettir. Kısacası, insanları Allah ve ahiret inancından alıkoyan her şey asıl musibettir. Ve hakeza...
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Bediüzzaman hazretleri neden burada "İslama veya imana gelen musibet"dememiş de dine gelen musibet demiş. Buradaki maksat tüm dinleri mi kapsıyor.çünkü dinsizlik arayışın bozulması demektir .örneğin Rusya'daki çarlık rejimin yaptığı yıkımlar gibi. İzah ederseniz çok memnun olurum. İyi çalışmalar
“Asıl musibet ve muzır musibet, dine gelen musibettir. Musibet-i diniyeden her vakit dergâh-ı ilâhîye iltica edip feryat etmek gerektir.” ifadesindeki din İslam anlamındadır. Diğer dinler hükümsüz ve batıl oldukları için İslam kadar kalp ve ruhlara tesir etmiyor.
Ama Hristiyanlık dinsizliğe kıyasla daha ehven denilebilir. Hristiyanlık her ne kadar şirk ve yanlış bir itikada sahip olsa da dinsizliğe ve ateist anlayışa göre daha ehvendir. Bu anlamda dine gelen musibet ifadesi içinde Hristiyanlığı da anlayabiliriz.