"Avrupa milletleri şu asırda unsuriyet fikrini çok ileri sürdükleri için, Fransız ve Almanın çok şeametli ebedî adavetlerinden başka,.." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Evet, acaba hangi unsur var ki, üç yüz elli milyon vardır? Ve o İslamiyet yerine o unsuriyet fikri, fikir sahibine o kadar kardeşleri, hem ebedî kardeşleri kazandırsın?
Evet, menfi milliyetin tarihçe pek çok zararları görülmüş. Ezcümle, Emeviler, bir parça fikr-i milliyeti siyasetlerine karıştırdıkları için, hem âlem-i İslamı küstürdüler, hem kendileri de çok felaketler çektiler.
Hem Avrupa milletleri şu asırda unsuriyet fikrini çok ileri sürdükleri için, Fransız ve Almanın çok şeâmetli ebedî adavetlerinden başka, Harb-i Umumideki hadisat-ı müthişe dahi, menfi milliyetin nev-i beşere ne kadar zararlı olduğunu gösterdi." (Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Üçüncü Mebhas)
Üstad'ın burada verdiği misaller tarih tarafından onaylanmış ve harb-ı umumide insanlık camiası adına ne kadar zalim, vahşi, acımasız bir suç unsuru olduğu fiilen tasdik edilmiştir.
Unsuriyet fikrinin farklı pencerelerden tarih sahnesine çıktığına dikkat çeken Üstad hazretleri, farklı nüanslar gösteren İslam âlemi ile Hıristiyan âleminde cereyan eden tarihi vukuattan birer misal vermiştir.
- İslam âleminde, rahmet ve nübüvvetin hâkim olduğu Raşit halifeler döneminden sonra, iş başına geçen Emevi sultanları genel politikalarında az da olsa Arap milliyetçiliğini ön plana almışlardır. İslam ilimlerinin yeşermesi için çok münbit bir zemin olmasına rağmen, Araplığı ve özellikle Emeviciliği öne çıkarmak için ilim ve amel bakımından çok daha üstün olan bazı insanları ikinci sınıf vatandaş olarak görmüş ve göstermişlerdir.
Âdil ve Kerim olan Allah’ın bir ibret dersi olsun diye, Arap ve özellikle Emevi olmayan ve “Mevali =köleler” diye isimlendirdikleri insanlardan birçok alim ve salih kimseleri ihtiyar etti.
Yaklaşık bir asır boyunca memleketin genelinde halk içinde Arap olan ve olmayan pek çok manevi sultanlar ortaya çıkmasına rağmen, Üstad'ın “bir parça” dediği unsuriyet penceresinden hafif bir esintinin kırıntılarıyla “hem âlem-i İslamı küstürdüler, hem kendileri de çok felaketler çektiler.”
Üstad Hazretlerine göre;
"Asabiyet-i cahiliye, birbirine tesanüd edip yardım eden gaflet, dalalet, riya ve zulmetten mürekkeb bir macundur. Bunun için milliyetçiler, milliyeti mabud ittihaz ediyorlar. Hamiyet-i İslamiye ise, nur-u imandan inikas edip dalgalanan bir ziyadır." (Mesnevi-i Nuriye, Zeylü'l-Hubab)
Batılıların batıl da olsa aynı dine mensup olmalarına rağmen, ırkçılık sebebiyle onların da arasına öyle bir tefrika çıktı ki, bu asır eski asırların vahşetini bir defada kustu. Fransız ve Almanların ebedi adavetleriyle beraber, birbirlerine karşı çevirdikleri entrikalar, hilelerle insanların huzurunu kaçırdılar.
Evet, özellikle Alman ve Fransız milletleri arasında tarih boyunca ciddi anlaşmazlıklar, düşmanlıklar, sıcak çatışmalar süregelmiştir. 1800'lü yıllarda bu mücadele ve boğuşmalar en üst sınıra ulaşmış, bu mücadele Birinci Cihan harbinde daha da ilerleyerek kendilerini ve dünyayı ateşe atmaya kadar varmıştır. En sonunda 30 milyon insanın ölümüyle sonuçlanan İkinci Cihan Harbinde, bu mücadele insanlığı tehlikeye düşürecek bir seviyeye getirmiştir.
Hülasa: İslam milliyeti birleştirici, menfi milliyet ise tefrikacıdır.
“Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım, ta birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa sizi kabile kabile yaptım ki, yekdiğerinize karşı inkâr ile yabani bakasınız, husumet ve adavet edesiniz değildir!..” (Hucurat, 49/13)
mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.
Bu hastalığın reçetesi Medresetü’z-zehradır. Konuyla ilgili Üstad'ın ifadeleri şöyledir:
"Camiü’l-Ezher Afrika’da bir medrese-i umumiye olduğu gibi; Asya Afrika’dan ne kadar büyük ise, daha büyük bir Darü’l-Fünun, bir İslam üniversitesi Asya’da da lazımdır. Ta ki, İslâm kavimlerini, mesela: Arabistan, Hindistan, İran, Kafkas, Türkistan, Kürdistan’daki milletleri, menfi ırkçılık ifsad etmesin. Hakiki, müsbet ve kudsî ve umumi milliyet-i hakikiye olan İslamiyet milliyeti ile Kur’an’ın bir kanun-u esasisinin tam inkişafına mazhar olsun. Ve felsefe fünunu ile ulum-u diniye birbirleriyle barışsın ve Avrupa medeniyeti, İslamiyet hakaikıyla tam musalaha etsin. Ve Anadolu’daki ehl-i mektep ve ehl-i medrese birbirine yardımcı olarak ittifak etsin diye vilâyat-ı şarkiyenin merkezinde hem Hindistan, hem Arabistan, hem İran, hem Kafkas, hem Türkistan’ın ortasında 'Medresetü’z-Zehra' manasında Camiü’l-Ezher üslubunda bir dârü’l-fünuna, hem mektep, hem medrese olarak bir üniversite için tam elli beş senedir Risale-i Nur’un hakaikına çalıştığım gibi, ona da çalışmışım." (Emirdağ Lahikası-II, 139. Mektup: Reis-i Cumhura ve Başvekile)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü