"Onun için, şu zamanda hayat-ı içtimaiye ile meşgul olanlara 'Fikr-i milliyeti bırakınız.' denilmez." Fikr-i milliyeti bırakmayı nasıl anlayabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad Hazretleri şöyle buyuruyor:
"Menfi milliyette ve unsuriyet fikrinde ifrat edenlere deriz ki:"
"Evvelâ: Şu dünya yüzü, hususan şu memleketimiz, eski zamandan beri çok muhaceretlere ve tebeddülâta maruz olmakla beraber, merkez-i hükûmet-i İslamiye bu vatanda teşkil olduktan sonra, akvâm-ı saireden pervane gibi çokları içine atılıp tavattun etmişler. İşte bu halde Levh-i Mahfuz açılsa, ancak hakiki unsurlar birbirinden tefrik edilebilir. Öyleyse, hakiki unsuriyet fikrine hareketi ve hamiyeti bina etmek, manasız ve hem pek zararlıdır. Onun içindir ki, menfi milliyetçilerin ve unsuriyetperverlerin reislerinden ve dine karşı pek lakayt birisi, mecbur olmuş, demiş: 'Dil, din bir ise millet birdir.' "
"Madem öyledir. Hakiki unsuriyete değil, belki dil, din, vatan münasebatına bakılacak. Eğer üçü bir ise, zaten kuvvetli bir millet; eğer biri noksan olursa, tekrar milliyet dairesine dahildir." (Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Üçüncü Mebhas.)
Din, dil ve vatan bir ise, güçlü bir millet olma noktasında mükemmeldir. Ama bunlardan birisi eksik olursa, mesela dil farklı olursa o zaman milliyet yani ümmet mânası zaruri bir hâl olur. Osmanlı döneminde bu çok bariz bir şekilde görülmüştür. Osmanlı devleti üç kıt’aya hâkim olduğu halde, dilleri ve ırkları farklı olan nice milletleri çok güzel ve adil bir şekilde idare etmiştir, birlik ve beraberliği sağlamıştır.
Menfi milliyetçilerin reisleri bile sadece dil ve ırkî bir milliyetçilik ile Anadolu’yu bir arada tutmanın mümkün olmadığını görmüş; bunun ancak din bağı ile mümkün olabileceğini kabul etmek durumunda kalmıştır.
Mesela, Türkiye'de herkes Müslüman, Türk, İslam hatta Hanefi Mezhebine mensup olsalardı, bu birlik ve dirlik açısından mükemmel olurdu. Ama hakikat öyle değil. Türkiye’de birçok kavim ve farklı diller bulunuyor. Bu yüzden birleştirici unsur olarak İslam ve vatan bağı öne çıkarılmak zorundadır.
Yani Üstad Hazretleri "Fikr-i milliyeti bırakınız denilmez." ifadesi ile ırkçılığı değil, müsbet milliyetçiliği kastediyor. Başka dil ve ırkları hakir görmeden, kendi milliyetini seven insanlara "bu sevgiyi bırak" denilmez denilmek isteniyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Nurun fedaisi kardeş, o sözleri kimler söylemiş merak ettim, sahiplerini söylermisiniz, ayrıca her insanın hataları olur, kimse dört dörtlük olamaz, insanları hatalarıyla beraber kabullenmek lazım, ama insanlar günah işlerse üzülürüm, ALLAH'ım onlara hidayet ver, hidayeti bulmazlarsada, sen bilirsin diye dua ederim, Üstad 9. Mektupta; "nâsihlerin nasihatleri şu zamanda tesirsiz kaldığının bir sebebi şudur ki: Ahlâksız insanlara derler, “Haset etme, hırs gösterme, adâvet etme, inat etme, dünyayı sevme.” Yani, “Fıtratını değiştir” gibi, zâhiren onlarca mâlâyutak bir teklifte bulunurlar. Eğer deseler ki, “Bunların yüzlerini hayırlı şeylere çeviriniz, mecrâlarını değiştiriniz”; hem nasihat tesir eder, hem daire-i ihtiyarlarında bir emr-i teklif olur." demiş, bu doğrultuda insanlara milliyetçilik fikrini bırakın denilmez, denilirse malayutak bir teklif olur, milliyetçiliğin mecrasını değiştiriniz, islama uygun hale getiriniz derseniz, daire-i ihtiyarlarında bir teklif olur. 26. Mektupta bu konuyla ilgili yerler var, sizi 26. mektubu okumaya davet ediyorum, 26. Mektuptan kısa bir yeri paylaşmakla iktifa ediyorum. "Müsbet milliyet, hayat-ı içtimaiyenin ihtiyac-ı dahilîsinden ileri geliyor. Teâvüne, tesanüde sebeptir; menfaatli bir kuvvet temin eder, uhuvvet-i İslâmiyeyi daha ziyade teyid edecek bir vasıta olur.
Şu müsbet fikr-i milliyet, İslâmiyete hâdim olmalı, kal’a olmalı, zırhı olmalı; yerine geçmemeli. Çünkü İslâmiyetin verdiği uhuvvet içinde bin uhuvvet var; âlem-i bekàda ve âlem-i berzahta o uhuvvet bâki kalıyor. Onun için, uhuvvet-i milliye ne kadar da kavî olsa, onun bir perdesi hükmüne geçebilir. Yoksa onu onun yerine ikame etmek, aynı kal’anın taşlarını kal’anın içindeki elmas hazinesinin yerine koyup, o elmasları dışarı atmak nev’inden ahmakane bir cinayettir."