Bazıları, Üstad'ın, "Âyetü’l-Kübrâ hakkı için" ifadesini ölçü alıp, ondan şefaat beklediğini öne sürerek Onun gizli şirkle suçlamaktalar. Bu tür kişilere nasıl cevap verebiliriz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

İslam dininde tevessül, yani Allah katında makbul bir şeyi vasıta kılarak Allah’tan bir şey istemek, caizdir.

Tevessül; bir şeyi vesile veya vasıta kılmak demektir. Vesile ise, kendisiyle başkasına yaklaşılan şey manasına gelir.

Meselâ; “Allah’ım, Kâbe hakkı için beni affet! Peygamber hürmetine bana yardım et! İmam Rabbani Hazretlerinin vesilesi ile beni şu musibetten kurtar” demekte İslam âlimlerince hiçbir mahsur görülmemiştir. Bunu sakıncalı ve şirk görenler ehli bidat ve ateş olan Vehhabilik mezhebidir ki, sapkın ve Ehl-i sünnetin dışında olan bir mezheptir.

Vesileleri vesilelikten çıkarıp, bizzat vesilelerden yardım istemek ise şirk olur. İkisini birbirbiri ile karıştırmamak gerekir. Tevessül, yani makbul bir zat vesile edilerek Allah’tan istemek caizken, bizzat vesileden yardım ve talepte bulunmak şirktir.

Vesile edilen şey Allah ile kul arasında kesif bir perde olup, Allah’tan istemeyi engelliyor ise, bu vesile şirk unsuru oluyor. Eğer vesile, Allah ile kul arasında şeffaf bir perde olup, O’ndan istemek manasına kuvvet veriyor ise, bu makbul ve caizdir. İşte bazıları bu hakikati anlamadığı için tevessülü şirk olarak kabul ediyor.

Vesile edilerek yapılan duaların makbul ve hak olduğuna dair ayet ve hadisler şöyle geçiyor:

“Ey iman edenler, Allah’tan korkun, ona ulaşmak için vesile arayın ve onun uğrunda cihad edin. Umulur ki, felâha kavuşursunuz.” (Maide, 5/35)

“Dua edenler Rabbına ulaşmak için bir vesile edindiler. Böylece kim (Allah’a) daha yakın olur diye ortaya çıkar. Bunlar, onun rahmetini umuyorlar ve onun azabından korkuyorlar. Şüphesiz ki onun azabı, sakınması gerekli olan husustur.” (İsra, 17/57)

Hz. Enes anlatıyor: Hz. Ömer, kuraklık ve kıtlık olduğunda -halkla birlikte- yağmur duasına çıktığı her seferinde Hz. Abbas’ı vesile yapar ve şöyle dua ederdi:

“Allah’ım! Biz daha önce Peygamberimizi vesile yaparak senden yağmur istiyorduk ve sen de bize yağmur veriyordun. Şimdi ise -Peygamberimiz aramızda yok- onun amcasını vesile kılarak senden yağmur istiyoruz, ne olur bize yağmur ver.”

Derdi ve hemen yağmur yağmaya başlardı.(1)

İmam Ahmed ve Tirmizî’nin bildirdiğine göre, gözünden muzdarip olan a’ma bir adam Hz. Peygamber (a.s.m)’e gelerek kendisi için dua etmesini istedi. Hz. Peygamber (asm), ona:

"İstersen senin için bunu tehir edeyim ki, ahiretin için hayırlı olur. (İstersen sabredersin); istersen sana dua edeceğim” dedi. Adam, dua etmesini isteyince, Hz. Peygamber (a.s.m), ona güzelce abdest almasını, sonra iki rekât namaz kılmasını ve ardından da şöyle dua etmesini emretti:

“Allah’ım! Senin rahmet peygamberin olan Muhammed’i vesila kılarak senden istiyor ve sana yöneliyorum. Ya Muhammed! Bu ihtiyacımın giderilmesi için seninle/seni vesile ederek, Rabbime yöneliyorum. Allah’ım! Onun hakkımdaki şefaatini kabul buyur!”(2)

Adam -gidip söylenenleri yaptı- dönüp geldiğinde gözleri açılmıştı(3)

Hazret-i Ali’nin (ra.) validesi Fatıma binti Esed vefat edince, Hz. Peygamber (asm.) onu kabre koydu ve şöyle dua etti: “Ya Rabbi! Bana annelik yapan Fatıma binti Esed’i af eyle! Peygamberinin ve benden önce gelmiş olan peygamberlerinin hakkı için, ona rahmetini bol eyle!”(4)

Ayrıca Ehl-i sünnet âlimlerinin hiçbirisi vesileyi inkâr etmemiştir. Bilakis kabul edip teşvik etmişlerdir. Risale-i Nurları ve makbul evliyaları vesile yaparak dua etmekte ve onun hürmetine Allah’tan bir şey talep etmekte herhangi bir sakınca yoktur. Bizim ölçümüz ve mihengimiz Ehl-i sünnet vel cemaattir. Bu ölçü ve mihenge uymayan bütün görüşleri reddederiz.

Günümüzde maalesef bu konuda zihin bulandıranlar artmıştır. Belli bir zihniyetin özellikle gaye haline getirdiği bu yanlış fikirler, dini alt yapısı sağlam olmayan insanları menfi etkilemektedir. Bunların en ziyade öne çıkardıkları fikirler, tasavvuf mesleğini bütünü ile inkâr ve tevessülü, yani makbul zatları vesile ederek dua etmeyi şirk saymalarıdır.

Kâinat yüzü suyu hürmetine yaratılan ve bütün peygamberlerin reisi olan Hz. Peygamber bile geçmiş peygamberleri vesile etmiştir.

Evet, dünya, hikmet ve imtihan yeridir. Bu hikmete binaen Cenab-ı Hak, Hakîm isminin muktezasınca bu dünyada maddî ve manevî her şeyi sebeplere bağlamış, bütün lütuf ve nimetlerini o sebepler vasıtasıyla ikram etmiştir. İnsanı da o sebeplere riayet etmeye mükellef kılmıştır. Hayata teveccüh eden bütün nimetlere güneşi, yağmuru ve toprağı vesile kılmıştır. Toprağı bütün hububat ve bitkilere, ağacı meyveye, anne ve babayı evlada vesile ettiği gibi, insanın manevi tekâmülüne, feyiz ve irfanına da başta Resul-i Ekrem Efendimiz (asm.) olmak üzere, diğer peygamberleri (as.), ulemayı, mürşit ve evliyayı birer vesile kılmıştır. Nazenin çiçek ve çimenler, bağ ve bahçeler güneşin ziyasıyla feyizlenip neşvü nema buldukları gibi, insanlar da manevi âlemlerin güneşi hükmünde olan enbiya, ûlema ve evliyânın feyziyle feyizlenip tekâmül ve terakki ederler. Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarını talim ve tebliğde peygamberler birer vesile olduğu gibi, ilim, irfan, marifet, edep, hayâ ve takva gibi ulvi hasletler ile teçhiz olmuş kâmil insanlar da birer vesiledir. Aynı şekilde Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmak için yapılan ibadetler de birer vesiledir.

Dipnotlar:

(1) bk. Buharî, İstiska, 3.
(2) bk. Tirmizi, Daavat, 119, Müsned, IV/138.
(3) bk.
Tuhfet’u’l-Ahvezî, ilgili hadisin şerhi).
(4) bk. Elhâkim ennişâburi, el müstedrek 4.cilt hadis no:483)

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 4.840
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Duran Oruç
Bu güzel cevabınız için çok teşekkürler. Allah razı olsun. Vesselam.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...