"Biçare vesveseli ve hassas ve dinsizlerle görüşen bir adam, meşhur dua-i Nebevî olan Cevşenü’l-Kebîr hakkında..." Burada verilen cevabın üçüncü ve dördüncü maddelerini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Salisen: O dua, nasıl ki zât-ı Ahmediyeye baktığı vakit mübalâğadan münezzeh ve ayn-ı hakikat oluyor. Öyle de o duadaki yüzer esmâ-i hüsnânın hakikatlerine baktığı zaman, değil mübalâğa, belki onların nihayetsiz tecellîlerinden gelmesi mümkün ve gelebilen feyizlerin nihayetsizliğini göstermek için pek az bir kısmını Muhbir-i Sâdık (a.s.m.) haber vermiş ve teşvik için müphem ve mutlak bırakmış. Sonra, mürur-u zamanla, o kaziye-i mümkine ve mutlaka, bilfiil vâki ve külliye telâkki edilmiş."(1)
Bir insan aç kalsa, onun açlığının giderilmesinde peynir ekmek kâfi gelir. Bu insan açısından böyledir. Lakin insanı değil de Rezzak ismini nazara alsak, o zaman Rezzak sonsuza kadar o insanı ve onun gibilerini rızıklandırıp doyurur. Yani Rezzak ismi –hâşâ- sadece peynir ve ekmekten ibarettir denilmez. Allah’ın nimetleri, lütuf ve ihsanları saymakla bitmez. Hepsi Rezzak isminin tecellileridir.
Aynı şekilde Cevşen manevî bir rızık kaynağı ve zikredilen isimlerin nihayetsizliği kadar geniş ve derindir. Ama avam birisi için Cevşen onun ihtiyacı ve feyzi kadardır. Cevşen'in kudsiyetine ve derinliğine dair bir hadisi işittiğimizde insanın dar ve eksik feyiz kabiliyetine göre değil, isimlerin geniş, derin ve nihayetsiz manalarına göre bakmamız gerekir. Yoksa o hadisi mübalağalı telakki ederiz.
"... pek az bir kısmını Muhbir-i Sâdık (a.s.m.) haber vermiş ve teşvik için müphem ve mutlak bırakmış. Sonra, mürur-u zamanla, o kaziye-i mümkine ve mutlaka, bilfiil vâki ve külliye telâkki edilmiş..."
Bir market sahibi ürünlerini satmak ve revaç vermek için promosyon olsun diye herhangi bir ürününün içine bir cumhuriyet altını koysa, o zaman marketteki bütün ürünler hakikatte değil ama ihtimal noktasında cumhuriyet altını gibi değerli hale gelir. Ama hakikat-ı halde sadece birisi altın değerinde. Ürünün gizli olması ihtimal noktasından hepsini değerli kılıyor ve hepsine karşı bir iştah ve revaç meydana geliyor. Marketteki ürünler bu sayede satılmış olur. Hakikatte her ürüne altın demek yanlış olacağı gibi, ürünlerin ihtimal dâhilinde altın gibi kıymetli olma manasını da inkâr etmek doğru olmaz.
Enes bin Malik'den (ra) rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber (asm) şöyle buyurmuştur:
"Kim sabah namazını cemaatle kılar, sonra güneş doğuncaya kadar oturarak Allah'ı zikreder, sonra iki rekat namaz (işrak namazı) kılarsa, ona makbul tam bir hac ve bir umre sevabı verilir." Enes (ra) der ki: "Tam bir hac ve umre sevabı" buyurdu. Bu sözü üç defa tekrar etti."(2)
İşte Allah ibadetlere teşvik ve revaç vermek için ibadetlerin içine altın misali bazı sevaplar koyuyor, Resul-i Ekrem Efendimiz de bunu müjde veriyor. Meselâ; "Nafile namazlar içinde öyle bir namaz vardır ki kim bu namaza tevafuk ederse hac kadar sevap kazanır" diyor. Hakikat noktasında o nafile namazlardan birisi hac kıymetindedir, lakin hangisi bilinmez. Böyle olunca o hac kıymetinde olan namazı bulmak için birçok nafile namaz kılınıyor. Ama kılınan bütün nafile namazlar hac kıymetindedir demek doğru değildir. Hac sevabı sadece hususî ve gizli bir namazda vardır.
"Nafile olarak kılınan bütün iki rekât namazlar farz olan hac sevabı gibidir" denilirse, o zaman nafile ibadetler ile farz ibadetler bir tutulmuş ve farzlar incitilmiş olur. Hâlbuki hakikat-ı halde bir milyon nafile ibadet bir sünnete, bir milyon sünnet de bir farza yetişemez. Ama sevaplara ve ibadetlere teşvik etmek için nafile ibadetleri kıymetli yapıyor. Üstad Hazretlerinin; “Yoksa muvazene-i ahkâmı bozar, farzlara ilişir” ifadesi bu inceliğe işaret ediyor. Yani bütün nafileleri farz ile aynı kefeye koymak azim bir yanlışlık olur, farzlara dokunur, denilmek isteniyor.
Ehemmiyetli şartlar her ibadet için konulan hususî şartlardır. Mesela,
"Siz Kadir Gecesi'ni ramazanın son on günü içerisindeki tek rakamlı gecelerde arayınız."(3)
"Kim Allah’ın doksan dokuz ismini ezberlerse cennete gider."(4)
Yani o isimleri önce ezberler, sonra anlar sonra da o isimlerin muktezasını hayatında gösterirse cennete gider demektir. Yoksa sadece ezberlemek kâfi olsa idi, herkes oturur yarım saat içinde ezberler, bir daha diğer ibadetleri yapmasına gerek kalmazdı. Bu ince ölçüleri diğer teşviklere de tatbik edebiliriz. Cevşen'in içindeki mübhem ve gizli sevaba da bu cihetten bakabiliriz.
"Rabian: Yirminci Lem'a-i İhlâsda, bir adama beş yüz senelik bir genişlikte bir Cennet verilmesine dair olan bir haşiye var. Ona da bak, gör ki, o koca Cennetin verilmesi, bilmediğimiz tarzda bir mâlikiyet değil, belki insan nasıl hususî hanesine çok cihetlerle mâliktir, sahiptir; öyle de zemin yüzündeki şeylere çok duygularıyla bir nevi mâliktir, tasarruf ve istifade edebilir. Hem, koca dünyayı, benim hanemdir, bana vermiş ve güneş lâmbamdır diyebilir."(5)
Cevşen çok faziletli azim bir dua cennetidir, her insan istidadı ve istiab haddi kadar ondan istifade eder. Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) gibi, bu dua cennetinin her köşesine hâkim ve vakıf olan insanlar olduğu gibi, cüz’î bir istifade ile iktifa edenler de vardır. Bu yüzden, hadislerdeki aklı hayrette bırakan sevaplar avam insanlara değil, havas tabakasına aittir. Havasın yüksek makamı avamın şaşkın aklına hayret sancısı veriyor, denilebilir.
Dipnotlar:
(1) bk. Emirdağ Lahikası-I, 106. Mektup.
(2) bk. el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb (Terc), 1, 434, Hadis no: 1.
(3) bk. Buhârî, Leyletü'l-Kadir, 3; Müslim, Sıyam, 216.
(4) bk. Sünen-i Tirmizî, Deavât 83, hadis no: 3507.
(5) bk. Emirdağ Lahikası-I, 106. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
..Hem, koca dünyayı, benim hanemdir, bana vermiş ve güneş lâmbamdır diyebilir. Demek bazı fevkalhad, harika ve akıl haricindeki bir kısım sevaplar, bu mezkûr hakikate bakar.. Burada misaller ile meselenin nasıl bağdaştığını biraz izah eder misiniz ?
Beş yüz senelik genişlikte bir cennete sahip olma ondan istifade etme o büyüklükte bir mülke nezaret etme konusunda akıl bunu idrak noktasında bir hazımsızlık çekiyor.
Üstadımız da aklın bu hazımsızlığını gidermek için kendi içinde bulunduğu durumu örnek olarak gösteriyor.
İnsan şu dünya ve kainat içinde tek bir insan olarak bulunsa idi istifadesi yine aynı olacak aynı şeylere muhtaç ve sahip olacaktı. Güneş yine onun için doğacak yağmur onun için yağacaktı demek insan kendi özel hanesine nasıl sahip ve muhtaç ise koca kainata da aynı şekilde sahip ve muhtaç bir vaziyette yaratılmıştır.
İnsanın bu vaziyeti ahirette aynen devam edecek her insana en düşük bir makam olarak beş senelik özel bir mülk tahsis edilecek bu mülk görünüşte insan için çok gibi algılansa da insanın sahip olduğu, duygu, donanım ve iştah o mülkü kuşatmaya hatta ötesine geçip koca cennetide sahiplenmeye yetecektir.
İnsanın dünya hayatında güneşi, yıldızları, bulutları sahiplenme duygusu ne ise cennette aynı belki daha parlak daha iştahlı bir şekilde devam edecek.