"Bu'diyet" ve "Kurbiyet" ne demektir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Bu’diyet: Uzaklık. Kurbiyet: Yakınlık”

"Cenâb-ı Hak, her şeye her şeyden daha yakındır. Fakat, her şey O’ndan nihayetsiz uzaktır." (Sözler)

Cenâb-ı Hak, maddeden ve mekândan münezzeh olduğundan, O’nun mahlûkata yakınlığı ve mahlûkatın O’ndan uzaklığı mesafe olarak değildir.

Bizim O’ndan uzaklığımız iki şekilde anlaşılabilir.

Birisi; biz O’nun kemalini idrakten çok uzağız. Sadece İlâhî sıfatlardan bir örnek verecek olursak; Allah’ın kudreti sonsuzdur; biz sınırlı kudretimizle O’nun kudretinin sonsuzluğunu anlamaktan çok uzağız.

Diğer mana: Bizim varlığımız “mümkin”, Allah’ın varlığı ise “vacip”. Mümkinin mahiyeti Vacibin mahiyetinden çok uzaktır; hiçbir cihetle benzerlikleri, yakınlıkları yoktur.

Okuduğunuz bir kitaba sinek konsa, o sinek zahirde kitabın içindedir, ama hakikatte kitaptaki manaları anlamaktan çok uzaktır. İnsan da kâinat kitabının arz sayfası üzerinde küçük bir canlı gibidir. İlim, hikmet, kudret, azamet gibi nice muhteşem manalarla dolu olan bu kitabı yazan Cenâb-ı Hakk’ın zatını idrak edemez. Ama Cenâb-ı Hak bize bizden yakındır. Bizi bildiği ve yarattığı gibi, bizde tasarruf etmekte ve bütün ihtiyacımızı görmektedir. Zahirimiz de O’nun elinde; batınımız da. Saçımız zahir, kanımız batın kabul edilirse, saçımızı uzatan da O, kanımızı temizleyen de.

Eşya için kullanılan uzak- yakın, geçmiş- gelecek gibi ifadeler zaman ve mekânla ilgilidir. Yâni, bunlar birbirlerine göre yakında ve uzakta ve yine birbirlerine nisbeten mâzi ve müstakbeldedirler.

Kur’an’ın terbiyesinden geçen bir akıl şöyle düşünür:

Madem bu âlemde her mekân yerli yerine konulmuş, eşyayı o mekânlarda hikmetle yerleştiren Zâtı, mekândan münezzeh bilmeliyim.

Madem her zamanda yeni varlıklar vücuda geliyor, onların mûcidini zamandan münezzeh bilmeliyim.

O halde, Allah’ın, mahlûkatına yakınlığını ve mahlûkatın ondan uzaklığını zaman ve mekân ölçüleriyle izah edemeyiz.

Bir misal:

Siz okuduğunuz kitaba ondan daha yakınsınızdır; o kendisinde nelerin yazıldığını bilmez, siz bilirsiniz... Ve kitap sizden çok uzaktır, sizi anlamanın, tanımanın, seyretmenin çok gerilerindedir.

Kitabın ilk sayfasındaki bir kelime ikinci sayfadakine yakındır, onuncu sayfadakine uzak. Ama onları yazan zat, hepsine aynı derecede ve aynı ölçüde yakındır.

Allah’ın varlığı vacibdir, mahlûkatın varlığı ise mümkin... Vacib varlık, mümkin varlıklara son derece yakındır; zira onları yaratan, idare eden, her türlü ihtiyaçlarını gören O’dur. Mümkin varlıklar ise, mahiyet olarak, vacib varlığa son derece uzaktır. Onun Zatının mahiyetini bilemezler, sıfatlarının sonsuzluğunu kavrayamazlar.

Bir insanın madde ve mâna âlemini daima terbiye eden Allah, o kuluna onun nefsinden daha yakındır. Kul ise, ancak belli sınırlar arasında iş görebilen noksan sıfatlarıyla, Rabbini hakkıyla tanımaktan çok uzaktır.

Yakınlık ve uzaklığın bir başka cihetini ders veren bir hadis-i kudsî:

"Kulum bana, en fazla, farzlarla yaklaşır, sonra nafilelerle..."

Bu kudsî hadis, yakınlaşmanın manevî olduğunu, kalbî ve ruhî olduğunu bize ders veriyor...

Nafile; farz ve vacipleri işledikten sonra kulun Rabbine daha fazla yakınlaşmak, kalbini ulvî feyizlere daha ziyade açmak niyetiyle yaptığı ibadetler, tefekkürler, ilticalar, şükürlerdir...

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
B
Okunma sayısı : 11.339
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...