On Beşinci Mektup'taki Hz. Ömer ve Hz. Yakup ile alakalı bölümleri biraz açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
On Beşinci Mektup'un Birinci Makamı, sahabelerin velayetini sair velayete mazhar olanlarla mukayese ederek; sahabelerin velayetlerinin üstünlüğünün izah ve ispatıdır. Bu da akrebiyet-i İlahiye sırrı ile izah ediliyor.
"Sahabelerin velâyeti, velâyet-i kübrâ denilen, veraset-i nübüvvetten gelen, berzah tarikine uğramayarak, doğrudan doğruya zâhirden hakikate geçip akrebiyet-i İlâhiyenin inkişafına bakan bir velâyettir ki, o velâyet yolu, gayet kısa olduğu halde gayet yüksektir. Harikaları az, fakat meziyâtı çoktur. Keşif ve keramet orada az görünür."(1)
Sair velayetler ise; seyrü sülûk zamanında tarikat berzahından geçerek hakikata çok perdeler arkasında ulaşmaya çalışarak, bir nevi kurbiyet-i ilahiyeye mazhar olmaktır. Bu da bütün mevcudatı katedip, cüz’iyetten çıkıp, külliyetin mertebelerinde gitgide binler perdelerden geçip, ta bütün mevcudatı ihata eden bir ismine yanaşır, ondan daha ileride çok mertebeleri kateder, sonra bir nevi kurbiyete müşerref olur.
Mesela, Güneş bize yakındır. Çünkü ışığı, ısısı ve misali, yedi rengi ayinemizde ve yanımızda bulunmakla beraber bize kayıtsız nuru ve maddesiz aksi cihetiyle ruhumuzun penceresi olan göz bebeğinden daha yakın olduğu halde, biz kayıtlı ve maddede mahbus olduğumuz için ondan gayet uzağız.
Hem mesela, padişah nefere emri ile hükmü ile kanunu ile mümessili ile ve eğer o padişah evliya-yı abdaliyeden ise bizzat yakındır. Fakat o nefer padişahını ve kumandanlık unvan-ı a’zamını çok perdeler arkasında görür. Onbaşı, çavuş, mülazım, yüzbaşı, v.s perdeler vasıtasıyla kumandanlık mânasının külliyetini düşünebilir. Ve o nefer padişahla görüşmek istese, bütün o perdeleri geçmesi gerekir ki doğrudan doğruya görüşsün. Fakat bazen padişah lütuf ve merhamet eder, hilaf-ı adet o neferi bizzat huzuruna alır, has iltifatına mazhar eder.
İşte birinci temsilde Güneş'in bize yakın olması ve bizim aynamız vasıtasıyla onun yakınlığını hissetmemiz; ikinci temsilde padişahın nefere yakın olması ve bizzat perdesiz huzuruna alması ve neferin padişahın yakınlığını hissetmesi akrebiyet-i ilahiye sırrıdır ki, perdesiz, çok kolay ve çok kısa yoldur.
Kurbiyet-i ilahiye ise, bizim budiyetimiz noktasından Güneş'e ulaşmaya çalışmamız ya da bir neferin çok berzah ve mertebelerden geçerek kumandan-ı âzam makamına gelerek padişahla bizzat görüşmesidir. Çok müşkül ve uzun bir yoldur.
İkinci makam: Sahabeler o zamanki müfsitleri velayetle veya herhangi bir şekilde tesbit etseler bile, o zamanki ifsadatın önünün alınması müşkildi. Çünkü çok muhtelif milletler, fikirler, cereyanlar İslam'ın içine karışmakla Yahudi gibi dessas ve zeki bir kısım münafıklar o içtimaî yapının karışıklığından istifade etmişler. Bütün o hadiselerin önünün alınması o zamanki fikirleri ve içtimaî hayatı ıslahla olabilirdi. Hem peygamberler de kendi kendilerine gaybı bilmezler. Cenab-ı Hakk’ın bildirmesiyle bilirler ki, Hz. Yakup (as), yakınında bulunan Kenan kuyusundaki Yusuf (as)'ı görmemesi, bilmemesi gibi, sahabeler de mühim sırlar ve hikmetlere mebni olarak müfsitleri bilememiş olabilirler. Kader konuşunca, beşerin iradesi susar, gören göz görmez olur.
1) bk. Mektubat, On Beşinci Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü