"Cenab-ı Hak, bize, nur ve nurani vazifeyi vermiş, onlara da zulümlü zulümatlı oyunları vermiş..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Cenâb-ı Hak, bize, nur ve nuranî vazifeyi vermiş, onlara da zulümlü zulümatlı oyunları vermiş. Onlar bizden istiğna edip yardım etmedikleri ve elimizdeki kudsî nurlara müşteri olmadıkları halde, biz onların karanlıklı oyunlarına vazifemizin zararına bakmaya tenezzül etmek hatadır. Bize ve merakımıza, dairemiz içindeki ezvak-ı mâneviye ve envar-ı imaniye kâfi ve vâfidir." (Kastamonu Lahikası, 81. Mektup: Çok Ehemmiyetlidir)
Bu söz iman hizmetiyle siyasi, dünyevi mücadelelerin ayrımını güzelce ortaya koyar.
Bu ifade, doğrudan Risale-i Nur’un Kur’an’ın bir tefsiri olması, imanı kurtaran ve kalbi nurlandıran bir hizmet oluşuna işaret eder.
Nur: Kur’an ve iman hakikatleri,
Nuranî: Manevi, kalbe hitap eden, ebedî fayda veren,
Vazife: Bu hakikatleri yaymak, insanları karanlıktan nura çıkarmak.
Risale-i Nur’da “nur” kelimesi genellikle iman, hakikat, marifetullah ve ahiret şuuru anlamında kullanılır. Yani Nur talebelerinin en büyük vazifesi, başta imana hizmet etmek sonra helal dairede kalmak ve meşru şeyler ile meşgul olmaktır.
"Zulümlü zulümatlı oyunlar" nedir?
Bu ifade ise dünyevi, nefsi, batıl olan sistemleri ve yolları ifade eder.
Zulüm: Hakkı yerli yerine koymamak.
Zulümat: Manevi karanlık, cehalet, gaflet.
Oyunlar: Geçici, faydasız, insanı oyalayan dünyevî hile ve siyasetler.
Bediüzzaman bu tür faaliyetleri “oyun” olarak vasıflandırıyor çünkü:
Kalıcı değil,
Hakikate hizmet etmiyor,
Hem yapanı hem peşinden gideni oyalar ve zarara sokar.
Demek dinsiz ve din düşmanlarının karanlık oyunları, dindarlara zarar vermek, masumlara eziyet etmek, içki, kumar, fuhuş, faiz, fal bakmak vesaire gibi haram şeylerdir ve haram eğlencelerdir.
Dinsizler bizim imanımıza, nurumuza, nasihat ve tebliğimize tenezzül edip bakmazlar, ilgisiz ve lakayt kalmaktadırlar. Bizim ise onların haram ve karanlıklı eğlencelerine ve dünyalarına vazifemiz zararına bakmamız onlarla meşgul olmamız yakışık almaz. İmanın ve nur hizmetinin yüceliği ile asla bağdaşmaz.
İnsan nefsi elbette eğlenmek ve zevk etmek ister, Ama meşru ve helal dairedeki keyif buna kâfidir. Harama girmeye lüzum yoktur. Dairemiz içindeki ezvak-ı maneviye ve envar-ı imaniye keyif ve eğlencemiz için kâfi ve vafidir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü