"Hakaik-i imaniyenin elmasları derecesine o zararlı, fâni arzuları yerleştirecek derecesinde bu meş’um asır öyle şırınga etmiş ve ediyor ve öyle aşılamış ve aşılıyor..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Şöyle ki: Hakaik-i imaniye, her şeyden evvel bu zamanda en birinci maksat olmak ve sair şeyler ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalmak ve Risale-i Nur’la onlara hizmet etmek en birinci vazife ve medâr-ı merak ve maksud-u bizzat olmak lâzım iken, şimdiki hâl-i âlem hayat-ı dünyeviyeyi, hususan hayat-ı içtimaiyeyi ve bilhassa hayat-ı siyasiyeyi ve bilhassa medeniyetin sefahet ve dalâletine ceza olarak gelen gadab-ı ilâhinin bir cilvesi olan Harb-i Umumînin tarafgirâne, damarları ve âsabları tehyîç edip bâtın-ı kalbe kadar, hattâ hakaik-i imaniyenin elmasları derecesine o zararlı, fâni arzuları yerleştirecek derecesinde bu meş’um asır öyle şırınga etmiş ve ediyor ve öyle aşılamış ve aşılıyor ki, Risale-i Nur dairesi haricinde bulunan ulemalar, belki de velîler o siyasî ve içtimaî hayatın rabıtaları sebebiyle, hakaik-i imaniyenin hükmünü ikinci, üçüncü derecede bırakıp, o cerayanların hükmüne tâbi olarak, hemfikri olan münafıkları sever. Kendine muhalif olan ehl-i hakikati, belki ehl-i velâyeti tenkit ve adâvet eder, hattâ hissiyat-ı diniyeyi o cereyanlara tâbi yaparlar."(1)
Bu zamanda dünya sevgisi, ahiret sevgisine galip geldiği için, insanların birinci derdi, gayreti, maksadı dünyaya ait şeyler olmuş; ahiret dünyaya nazaran ikinci üçüncü dereceye düşmüş. Bu zaman insanları fani dünyanın kırılacak şişelerini, ahiretin ebedî elmaslarına tercih eder hale gelmişlerdir.
Meselâ, bir anne ve baba evladının dünyalığı için çırpınırken, ahiretini hiç düşünmüyor. Sabah okula gitmesi için çaba harcarken, sabah namazına kaldırmaya kıyamaz hale gelmiş. Bu da dünya sevgisinin kalp ve ruhlara nasıl sirayet ettiğinin bir delili ve ölçüsüdür.
Halbuki dünya hayatı gelip geçici, ahiret hayatı ise sonsuzdur. Sonsuz hayatın yanında altmış- yetmiş senelik dünya hayatının ne ehemmiyeti var?!. Materyalist felsefe imanları zedelediği için, insanlar bütün himmet, enerji ve mesaisini dünyaya sarf ediyor, ahiret için elzem olan ibadetlere yeterince ehemmiyet vermiyor, hassasiyet göstermiyorlar. Hatta bazen dünyanın âdi bir meselesini bile dinin üstünde tutabiliyorlar.
Bu asrın en büyük hastalığı dünyayı dine tercih etme hastalığıdır. Bunun en büyük sebebi de imanların küfür ve inkâr düşünceleri ile sarsılması ya da zayıflamasıdır.
Bu dünya hastalığı avam insanlarda kalmayıp âlim ve velilere bile sirayet etmiştir. Bazı âlimler ve velîler, o siyasî ve içtimaî hayatın münasebetleri sebebiyle, hakaik-i imaniyenin hükmünü ikinci, üçüncü derecede bırakıp, o cerayanların hükmüne tâbi olarak, taraftarı olan münafıkları sever. Kendine muhalif olan ehl-i hakikati, belki ehl-i velâyeti tenkit ve adâvet eder, hattâ hissiyat-ı diniyeyi o cereyanlara tâbi yaparlar.
İnsanlar siyasî taraftarlığı dinî kardeşliğe tercih eder hale gelmişler. Yani siyasî fikirleri kendine yakın olan bir münafığı, siyasî fikirlerine uzak olan bir mü’min kardeşine tercih edebiliyor. Demek bu kimsenin âleminde siyaset, dinden daha üstün, daha mühim ve daha tesirli bir vaziyete gelmiş.
Halbuki hiçbir şey dinden daha üstün, daha ehemmiyetli ve daha tesirli değildir, ama imanlar zedelendiği için bu noktalar anlaşılmaz hale gelmiş.
(1) bk. Kastamonu Lâhikası, 81. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü