"Değil zahiri bir tasallut, belki akılları, ruhları, kalpleri, nefisleri fetih ve teshir ediyor." Akılların, ruhların, kalplerin, nefislerin "fetih ve teshir" edilmesini nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
Peygamber Efendimiz (asm.), özellikle Mekke döneminde çok ağır şartlar altında İslâm’ı insanlara tebliğ etmiş, onun (asm) risaletini kabul edip ümmeti olma şerefine erenler de çok büyük işkencelere maruz kalmışlardır. İslâm’ın temeli bu ağır şartlarda atılmıştır. İman edenlerden bu temele nice canlar feda edilmiş, nice kanlar akmıştır. Bu hal gösteriyor ki, İslâm’ı kabul eden ve iman dairesine girenler "akıllarının ikna, kalplerinin tatmin ve nefislerinin fetih ve teshir" edilmesi sonunda, onun ümmeti olmayı kabul etmiş ve iman uğrunda dayanılmaz eza ve cefalara, akıl almaz zulümlere tahammül etmişlerdir. Bunun aksi olsaydı, yani Allah Resulü (asm.) Kur’ân-ı Kerîm'i insanlara tebliğ ettiğinde bütün ülkeye hâkim bir devlet reisi olsa idi, İslâm’ı kabul edenlerin zorla yahut bir menfaat karşılığı bu yola girdikleri belki vehmedilebilirdi.
Bilindiği gibi, ruh, beden ülkesinin sultanıdır. O fethedildi mi bütün beden de fethedilmiş olur, ayrıca o kişinin bütün malı ve mülkü de İslâm’ın emrine girer.
İşte Asr-ı saadetteki manzara budur. Peygamber Efendimiz (asm.) ruhları, akılları, kalpleri ve nefisleri fethederek ilâhî marifet ve muhabbetle doldurmuştur. Bunun içindir ki Üstadımızın ifadesiyle, "mahbub-u kulub, muallim-i ukul, mürebbi-i nüfus, sultan-ı ervah" olmuştur.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü