Dördüncü Nükte’de insan, nazik ve nazenin bir çocuğa benzetiliyor. "Zafında büyük bir kuvvet ve aczinde büyük bir kudret olduğu" nazara verilerek, bu sebeple "şu mevcudatın ona musahhar olduğu" ifade ediliyor. Bunu nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
"İnsan, şu kâinat içinde pek nazik ve nazenin bir çocuğa benzer: Zaafında büyük bir kuvvet ve aczinde büyük bir kudret vardır. Çünkü o zaafın kuvvetiyle ve aczin kudretiyledir ki, şu mevcudat ona musahhar olmuş. Eğer insan zaafını anlayıp, kalen, halen, tavren dua etse ve aczini bilip istimdad eylese, o teshirin şükrünü eda ile beraber, matlubuna öyle muvaffak olur ve maksatları ona öyle musahhar olur ki, iktidar-ı zatisiyle onun aşr-i mişarına muvaffak olamaz. Yalnız, bazı vakit lisan-ı hal duasıyla hasıl olan bir matlubunu, yanlış olarak kendi iktidarına haml eder."
"Mesela, tavuğun yavrusunun zaafındaki kuvvet, tavuğu arslana saldırtır. Yeni dünyaya gelen arslanın yavrusu, o canavar ve aç arslanı kendine musahhar edip, onu aç bırakıp kendi tok oluyor. İşte câ-yı dikkat, zaaftaki bir kuvvet ve şayan-ı temaşa bir cilve-i rahmet..."(1)
Burada zaaftaki kuvvet ve aczdeki kudret konusunda üç misal verilmiştir. Bunlardan birisinde şöyle buyuruluyor:
Bilindiği gibi anne ve babanın çocuğa hizmet etmeleri, şefkat ve merhametlerindendir. Yoksa çocuk onları şahsî kuvveti ve kudretiyle kendine hizmet ettiriyor değildir.
Güneşinden denizine, arısından balığına kadar bütün mahlukatın insana hizmet etmeleri de Allah’ın rahmetiyle ve ihsanıyla gerçekleşir. İnsanın bu varlık âlemini kendi şahsî kuvvetiyle emrinde çalıştırmadığı açıktır. Allah, onun zaaf ve aczine merhameten bu mahlukatı ona hizmet ettirmektedir. İşte bu hakikat “zaaftaki kuvvet ve aczdeki kudret” şeklinde nazarımıza takdim edilmiş bulunuyor.
İşte insanın bu nihayetsiz âcizliği ve fakirliğinden dolayı bütün kâinat ona hizmet ettiriliyor. Koca Güneş onun sobası ve lambası, dağlar, denizler ve ovalar hep ona teshir edilmiş, her şey Allah’ın namütenahi şefkati ve inayetiyle onun etrafında pervane gibi döndürülüyor.
1) bk. Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, İkinci Mebhas.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
peki dünyada kâfirler nasıl bu kadar zengin ve güçlü olabiliyor..onlarda kavli dua yok mesala
Burada ifade edilen acizlik ve zaaf daha ziyade insan iradesi dışında gelişen olaylar hakkındadır. Güneşin doğması, yağmurun yağması toprağın hayata kaynak olması gibi vesaire.
İnsan iradesi dahilinde gelişen olaylarda da acizdir ama adetullah kurallarına uyması halinde bazı taleplerine erişebiliyor. Allah adetullah kurallarına uyma ve sonuç alma konusunda Mümin kafir ayrımı yapmıyor. Adetullaha güzelce uyanlara mükafatı peşinen veriliyor buna fiili dua da deniliyor.
Kafir adetullaha uyup yani fiili duasını yaptığı anda Allah adetullah gereği ona bir takım güç ve zenginleri bahşediyor. Mümin iman ve duasına güvenip fiili duayı terk ederse Allah dünya nimetlerinden onu mahrum bırakıyor. Mümin hem kavli duasını hem de fiili duayı eksiksiz yerine getirirse o zaman hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında muvaffak olur. Kafir de imanı ve kavli duayı terk ettiği için ahirette perişan olacak. Allah zerre kadar da olsa kimseye adaletsizlik yapmaz.