"Eğridir Müftüsüne Son İhtar" diye başlayan mektuptaki şahıs kimdir? "Senin mânevî zararına günah işleyecek tezgâhı tebdil etmeye çalış." Tezgâh tabirinden Üstad neyi kastediyor?
Değerli Kardeşimiz;
Risale-i Nur mesleğinde menfi bir şekilde şahıslara hedef almak veya uğraşmak yoktur. Üstad'ın hayatında da böyle bir hareket tarzı olmamıştır. Risale-i Nur Külliyatı'nın hiçbir yerinde şahıs ya da müesseseler hedef alınmamıştır.
Risale-i Nur mesleği şahıslarla değil, fikirlerle mücadeleyi esas almış küllî bir iman hareketidir. Üstad Hazretleri, eserlerinde hep itidali tavsiye etmiş ve müsbet hareket etmeyi talebelerine talim etmiştir. Bu sebeple Nur talebeleri içinde bugüne kadar hiçbir menfi hareket olmamıştır ve olmaz da.
Bizim vazifemiz, muhtaç gönüllere Kur’an ve iman hakikatleri olan Risale-i Nurları ulaştırmak ve onları her kesimden insanlara; “nezihâne ve nazikâne ve kavl-i leyyin” ile tebliğ etmektir. Bunun dışında menfi ve gıybeti de ihtiva edecek bir tarz ile isimler üstünde durmak, bizim işimiz olmaz ve olmamalıdır.
Tezgâh hakkında bahsi geçen mektuptan birkaç paragrafı takdim edelim:
"İşte sizin ilminize ve makam-ı içtimainize ve mensab-ı fetvanıza ve bu havalideki nüfuzunuza ve evlâd hakkındaki müfrit şefkatinizden gelen teşvikkârane muavenetinize istinad ederek, burada hem beni, hem seni pek ciddi alâkadar edecek bir vaziyet vücuda geliyor. Ben kendim burada muvakkatım, ıslâhına da mükellef değilim, belki bir derece mesuliyetten kurtulabilirim. Fakat zatınız hem sebeb, hem nokta-i istinad olduğunuzdan o vaziyetten gelen müdhiş meyveler defter-i a’mâlinize geçmemek için her şeyden evvel bu vaziyeti ıslâh etmelisiniz veyahut oğlunu buradan çek, (Haşiye) o daimî senin manevî zararına günah işleyecek tezgâhı tebdil etmeye çalış. Zatınıza bu tezgâhın mahsulâtından numune olarak sizin hesabınıza, bana muhalif suretinde gelen yalnız iki küçük numuneyi göstereceğim:"
"Birincisi: Beni haddimden çok fazla hüsn-ü zanda bulunan ve hareketimi herkesten ziyade hak telâkki eden bir ehl-i ilim, sana itimaden oğlunuza meslekçe dostluk etmiş. O adam bir gün yanıma geldi. Hususi odamda namazımı kılmak vakti geldi. Benimle beraber cemaatle kılmak onun yanında çok ehemmiyetli olduğu halde, gizli ezan-ı Muhammedîyi (a.s.m.) işitmekten kulağı müteneffirane, havftan gelen istikrah ile kalktı kaçtı. Bu işe sen fetva ver. Fahr-i Âlem (a.s.m.)’ın en nuranî, leziz, kudsî kelimatını işitmekten kaçan bir kulağın altında olan kalbde bulunan iman ne hale girdiğini sen söyle! Bu böyle olsa, başka cahil yahut gençler o meslekte nasıl boya alırlar, kıyas ediniz. Benimle beraber bu işe ağlayınız."
İkincisi: Bir dostum var idi, takvası ifrat derecesinde idi. Benim yanıma geldiği vakit ahirete ait en güzel parçaları bana gösteriyordu ve ihtar ediyordu. Zatınız onu bir derece benden soğutmak ve senin oğluna dost yapmak suretinde onunla konuşmuşsunuz."
"İşte o zat o telkinattan sonra geçen Ramazanda bir gün, bana Hülâgu* ve Cengiz* vakıalarını okutmak için gösterdi, “Aman bunları oku.” dedi. Ben kemal-i taaccüb ve hayretten dedim: “Kardeşim sen divane mi oldun? Benim Delâil-i Hayrat’ı okumağa vaktim yok. Böyle zalemelerin sergüzeşt-i zalimanelerini bu Ramazan-ı Şerifte bana okutmak hissini nereden kaptın.” dedim. Haftada iki defa yanıma gelen o has dostumu iki ayda bir defa daha göremedim. Fakat hakkında inayet vardı, o halden kurtuldu. Her ne ise. Bu nev’den olan elîm hadiseler çoktur. Hakikatlı bir kardeşimin neseben kardeşi olduğunuzdan haşinane değil, mülâyimane bir surette olan bu dertleşmekten gücenmeyiniz. (Haşiye 1)"(1)
"Haşiye: Hiç kimseye söylemediğim, hatta düşünmesini de istemediğim, Kur’anî hizmetimize zarar veren bir haleti söyleyeceğim: Zatınız bir zaman bize dost göründüğünüzden, senin oğlun talebe gibi yanıma geliyordu. Ciddi istifadeye çalışıyordu. Değil bana sıkıntı vermek, belki ihtar etmeyi, ciddi telakki ediyordu. Vaktâ ki zatınız bana karşı rakibane bir vaziyet aldınız, oğlunuz da o vaziyetin tesiriyle öyle bir şekle girdi ki, en muti talebeden, en merhametsiz bir düşman vaziyetine geldi."
"Haşiye 1: O zamandan beri çektiğim sıkıntıların ve hizmet-i Kur’aniyemize gelen zararların kısm-ı âzamı, oğlunuzun yüzünden ve senin o rakibane vaziyetinden geldiğine şüphe kalmadı. Senin nüfuzun ve şerefin olmasa idi, oğlun böyle şeylere müdahale edemezdi. Her ne ise... Sizi bütün bütün gücendirmemek için kısa kesiyorum. Kardeşim Hakkı Efendi’nin hatırı için ben hakkımı helâl ederim. Fakat bizi istihdam eden ve hizmetine kabul eden Kur’an-ı Hakîm’in darbesinden korkmalı, belki o helâl etmez."
(1) bk. Barla Lahikası, (170. Mektup).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Sonuç olarak bu şahıs kim?