"Ehl-i Cennet ve cehennemin libasları nasıl olacak? Ve bize kim yol gösterecek?" sualine verilen cevabı açıklar mısınız; haşir meydanında insanlar çıplak mı olacak?
Değerli Kardeşimiz;
"Rabian: Cenab-ı Hak, insandan başka ziruh mahlûkatına fıtri birer libas giydirdiği gibi, meydan-ı haşirde sun'î libaslardan üryan olarak, fakat fıtri bir libas giydirmesi, ism-i Hakîm muktezasıdır."
"Dünyada sun'î libasın hikmeti, yalnız soğuk ve sıcaktan muhafaza ve ziynet ve setr-i avrete münhasır değildir. Belki mühim bir hikmeti, insanın sair nevilerdeki tasarruf ve münasebetine ve kumandanlığına işaret eden bir fihriste ve bir liste hükmündedir."
"Yoksa, kolay ve ucuz, fıtri bir libas giydirebilirdi. Çünkü bu hikmet olmazsa, muhtelif paçavraları vücuduna sarıp giyen insan, şuurlu hayvânâtın nazarında ve onlara nisbeten bir maskara olur, manen onları güldürür. Meydan-ı haşirde o hikmet ve münasebet yok; o liste de olmaması lazım gelir." (Mektubat, 28. Mektup, Sekizinci Risale...)
Bir paşanın omuzuna ve göğsüne takılan yıldızlar ve nişaneler süs olsun ya da eğlence olsun diye değil, rütbesini ve içtimai seviyesini raiyetine bildirmek içindir. Şu hikmet yani rütbe bildirmek manası olmadan, o nişaneleri normal sivil hayatta taksa, gülünç ve komik duruma düşer.
Aynen bunun gibi, dünyada insanların suni elbiseleri de sair mahlukata karşı bir rütbe ve üstünlük bildirme vasıtasıdır. Bu hikmet mahşerde olmayacağı ya da buna lüzum kalmayacağı için, elbiseye de ihtiyaç olmayacaktır. Onun için insan bu suni elbiselerden üryan olarak; ama fıtri bir elbise ile mahşer meydanına çıkacaktır.
Eğer insan mahşer meydanında da suni elbiseler giyse, misaldeki paşanın sivil hayatta nişane takması nevinden, sair şuur sahibi mahlukata karşı gülünç bir duruma düşer. Bu yüzden Allah, mahşerde insanlara suni elbiseler giymeyi mecbur etmeyecek ve ona münasip fıtri bir elbise verecek ve insanı bizim anladığımız manada avretleri görünen bir çıplaklıkta bırakmayacaktır.
"O dehşetli mahşer gününde ve meydanında kim bize rehber olup yol gösterecek?" diye soruluyor. Malum insan bilmediği ve görmediği bir yerde bir rehbere ihtiyaç duyar.
Üstad Hazretleri de bu suale cevaben şöyle diyor:
"Hamisen: Rehber ise, senin gibi Kur’ân’ın nuru altına girenlere, Kur’ân’dır. الۤمۤ lerin, الۤرٰ ların, حٰمۤ lerin başlarına bak, anla ki, Kur’ân ne kadar makbul bir şefaatçi ne kadar doğru bir rehber ne kadar kudsî bir nur olduğunu gör." (bk. age., ay.)
Evet, Kur’an, dünyada olduğu gibi, ukbada da bize tam ve mükemmel bir rehber olacak. Bu rehberlik ifadesinden şöyle bir nükteyi da anlamak mümkün; nasıl insanın amel ve fazileti, ahirette temsil ve temessül şeklinde bir insan suretinde görünmesi hadislerde beyan edilmiş ise, yüce kitabımız olan Kur’an’ın bir mihmandar olarak mahşerde temessül edip, insanlara rehberlik yapması da akıldan ve iz’andan uzak olmasa gerektir.
"Cenaze mezara konduğu zaman kendisini teşyi edenlerin daha ayak sesleri kesilmemiştir ki, melekler gelir kendisine soru sorarlar. Tam o dakikada nûrânî bir şey gelir onun baş ucuna oturur. Bu onun namazıdır. Bir başka nûrânî şey ayak ucuna oturur. Bu onun sair hayrat ve hasenatıdır. Bir başka nûrânî şey onun sağ tarafına oturur. Bu onun orucudur. Bir başka nûrânî şey sol tarafına oturur, bu da onun zekatıdır. Bunlar, sağdan ve soldan kabrin onun kemiklerini sıkmasına (canını yakmasına), sıkıntılar hasıl etmesine karşı onu korurlar." (bk. Abdürrezzak, Musannef, III, 582, 583.)
"Müminin her ameli, arşı azama yükselir. İmam Ahmed, Numan b. Beşir'den naklediyor: Allah Rasulü buyurdular ki:
'Arş-ı A'zamın etrafında daima arı sesi gibi sesler duyulur. Sizin tesbih, tehlil, tekbir ve tahmidleriniz, vızıltılar halinde Allah'ın arşının etrafında tıpkı oğul veren arı şeklinde vızıltılar çıkartır. Ve bunların tek dilekleri de sahiplerinin affedilmesidir.'
Rasûlü Ekrem bu ifadelerinden sonra soruyor:
'Rabbinizin yanında böyle şefaatçilerinizin bulunmasını istemez misiniz?' " (bk. Müsned, IV, 268-271.)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar