"Elimde vesikam var. Vaizlik, imamlık vesikasıyla her yerde amel edebilirim..." Burada "vesika" tabiri ile ne kastedilmiştir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Vesika", bir işi yapmak için devletten alınan izin belgesidir.

Vesika ile vaizlik ve imamlık belgesi kastedilmiştir. Bu vesika Osmanlı döneminde imam ve vaiz olanlara verilen bir yeterlilik ve izin belgesi mahiyetindeydi. Bu belge ile isteyen devlete intisab edip maaş alabiliyor, isteyen herhangi bir yerde vaizlik yapabiliyor ve bir camide imam olarak vazife yapıp maişetini temin edebiliyordu. İsteyen de farklı bir iş kolunda çalışsa da bu vesika ile fahri ve bilabedel (ücretsiz) imamlık veya vaizlik yapabiliyordu.

Diğer taraftan diploma ve ehliyet manasında da kullanılabilir. Üstad ile birlikte sürgüne gönderilen âlimlerin çoğuna, daha sonraları izin verildi ve ülkenin belli kesimlerinde hizmet vermeye başladılar. Ama Üstad için aynı şey söz konusu olmadı.

"Vesikam olduğu halde, dersten, hatta odamda hususi dersimi de men ettiler, muhabereye sed çektiler. Hatta, vesikam olduğu halde, kendim tamir ettiğim ve dört sene imamlık ettiğim mescidimden beni men ettiler."(1)

Üstad kanun dairesinde müracaat edilip, tekrar alınabilecek bu vesika için "Bunlar bana kanun çerçevesinde muamele etmediler ki ben onlardan bu vesikayı kanunları kullanarak isteyeyim!.." diyerek, mahkeme kararıyla da olsa almaya tenezzül etmemiştir.

Hatta vatanı için savaşıp esir düştüğü Rusya'da bile bu kadar eza ve cefa çekmemiş, derslerinden ve imamlığından alıkonmamıştı. Bu nedenle bu adamlara müracaat etmek mânasızdır. Üstad bu hakikati şöyle dile getiriyor:

"Arkadaşım olan doksan esir zabitlerin kısm-ı ekserisine ders veriyordum. Bir defa Rus kumandanı geldi, dinledi. Türkçe bilmediği için, siyasi ders zannetti, bir defa beni men etti; sonra yine izin verdi. Hem aynı kışlada bir odayı cami yaptık. Ben imamlık yapıyordum. Hiç müdahale etmediler, ihtilattan men etmediler, beni muhabereden kesmediler."(2)

Üstadımız Diyanet dairesinin kendisine imamlık ve vaizlik vesikasını verdiğini, sürgününün haksız ve kanun dışı olduğunu, sürgün edilenlerin masum olanları da memleketlerine iade edildiğini, bu nedenle vesikanın hükmünün hâlâ geçerli olduğunu da şu ifadelerle ortaya koymuştur:

"Hem de sizin o resmî daireniz dahi, memleketteyken beni vaiz kabul etti, tayin etti. Ben o vaizliği kabul ettim, fakat maaşını terk ettim. Elimde vesikam var. Vaizlik, imamlık vesikasıyla her yerde amel edebilirim. Çünkü benim nefyim haksız olmuştur. Hem menfiler madem iade edildi; eski vesikalarımın hükmü bakidir."(3)

Ayrıca, sürgünlerin memleketlerine bir vesika ile dönmelerine müsaade edilmeleriyle birlikte Üstadın böyle bir vesikayı niçin almadığını ve müracaat etmediği sorulmuş ihtimalini beraberinde getiriyor. Nitekim Abdülkadir Badıllı ağabeyin hazırladığı "Mufassal Taihçe-i Hayat" eserinin 2. cildinde şöyle bir ifade geçmektedir:

"Mesela, 1928’de çıkan menfiler hakkındaki af kanunu ve geri memleketlerine iadelerine dair olan kanun ile herkesten önce Bediüzzamanın serbest bırakılması lazım gelirken, bu serbestliğin verilmemesi üzerine: 'Neden serbestlik belgesi için müracaat etmiyorsun?' diyen dost ve talebelerine verdiği cevapta: '... Dört senedir buradayım...'"(4)

Dipnotlar:

1) bk. Mektubat, On Altıncı Mektup.

2) bk. age.

3) bk. age.

4) bk. A. BADILLI, Mufassal Tarihçe-i Hayat-II, s. 815.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.853
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...