"Ermenilerin maksadı Kürdleri aldatmaktan başka bir şey olamaz." ile "Şu memleketin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmağa vâbestedir." cümlesi zıt değil mi?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Zamana, zemine ve muhataba göre bazen farklı şeyler, söylenebilir. Bu tarz farklılıklar bazen hikmetten, bazen de hikmetsizlik ve garazdan kaynaklanmaktadır. Şayet farklı ifade ve söylemlerde bulunan şahıs veya otorite hikmetli ve ne söylediğini bilen bir makam ise, o zaman söylenen şeylerde hikmet aranır. Şayet ifadeleri kullanan kişi veya makam hikmetsiz ve usulsüz ise, o zaman konuşmalarına ve ifadelerine ciddiyetle bakılmaz. Mesela;

“And olsun ki biz Âdemoğullarını şan ve şeref sahibi kıldık.” (İsra, 17/70) âyetinin “Gerçekten insan çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab, 33/72) âyetiyle vech-i tevfiki nedir?

sorusu Üstad Bediüzzaman Hazretlerine haklı olarak sorulmaktadır. Çünkü zahiren birbirine taban tabana zıt olan bu iki âyet, insan hakkında nazil olmuştur. Bununla alakalı olarak Üstad Hazretleri “İnsanın mükerrem ve şanlı olduğunu ilan eden âyetler peygamberler, evliyalar, asfiyalar ve müminlerden bahsederken; insanın zalim ve cahil olduğunu anlatan ayetler de firavunlar, nemrutlar ve şeddatlar gibi ehl-i küfür ve isyanı kast etmektedir.” mealinde cevap veriyor.

İşte ifadeleri mucize ve hikmetli olan Kur’an-ı Kerim'in ifadelerinde tam bir uyumluluk olduğunu bildiğimiz için, aradaki farkın hikmetlerini araştırma ihtiyacı hissediyoruz. Çünkü Bediüzzaman’ın,

Takarrur etmiş usuldendir: akıl ve nakil teâruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.(1)

hükmüne göre, akıl ile nakil birbirine zahiren ters düştüğünde esas olarak akla itibar edilecektir. Nakil de hikmetli ve dengeli bir şekilde tevil edilecektir. Fakat cümlenin devamında tevili yapacak aklın da hikmetten beslenen bir akıl olması şartını da getirmiştir.

Bediüzzaman’ın da bütün eserlerinin –Eski Said döneminde yazılmış olsun, Yeni Said döneminde yazılmış olsun– gayet hikmetli ve ölçülü eserler olduğuna, bu eserleri tetebbu eden ve okuyan yüz binlerce insan şahittir. Bu nedenle görünüşte birbirine zıt olan bu iki cümleyi hikmet ve aklın muhakemesi doğrultusunda izah etme durumu olmalıdır. Şöyle ki:

Birinci Cümle:

"Size bunu kat'iyyen söylüyorum ki; şu memleketin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmağa vâbestedir.”(2)

Üstadımız bu ifadeyi, 1910-1911 yıllarında Şark aşiretlerini irşad için dolaştığı yıllarda yazılan "Münazarat" eserinde kullanmıştır. O zamanlarda birileri Doğu'yu ciddi olarak karıştırmaya çalıştığından, ortalığı yatıştırmak namına bu gibi ifadeler kullanılmıştır. Zaten Ermeniler Osmanlı zamanında “Millet-i Sadıka” olarak anılmış ve herhangi bir sıkıntıları veya isyanı görülmemiştir.

Daha sonraları Rusların, İngilizlerin ve Fransızların oyununa geldikleri için, ortalığı karıştırmaya başladılar. Bu nedenle Bediüzzaman o zamanlarda bu ifadeyi kullanmış ve barışa katkı sağlamaya gayret göstermiştir. Fakat Bediüzzaman “onlar ne yaparlarsa yapsınlar ve her halükarda onlara dost olun” demiyor. “Fa­kat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i millîyeyi muhafaza ede­rek müsalaha elini uzatmaktır.” kaydını hemen bu bahsin arkasına yapıştırıyor.

İkinci Cümle:

“Ermenilerin maksadı Kürdleri aldatmaktan başka bir şey olamaz.”(3)

ifadesi ise, 1920 yılında Ermeni Boğos Nubar Paşa ile -sözde- Kürt halkının temsilcisi diye ortaya çıkan Kürt Şerif Paşa arasında imzalanan “Paris Antlaşması”nda düzenlenen “Kürt-Ermeni Mütabakat Belgesi” hükümlerine binaen söylenmiştir.

Bediüzzaman Müslüman bir alim ve Kürt bir entellektüel aydın olarak, bu anlaşmayı saymadığını ve Kürtlerin de bu maddeleri ve anlaşmayı tanımayacağını gazete lisanıyla ilan etmiştir. Bu anlaşmanın asıl amacının barış değil, Kürtleri kandırmak yoluyla Doğu memleketlerini Osmanlı’dan ayırmaya çalışmak olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Bunun neticesinde de Ermenilerin Doğu'ya böylece hakim olmaya çalıştıklarını da özellikle vurgulamış ve Kürtlerin böyle bir oyuna gelmeyeceklerini ve ebediyen Müslüman olacaklarını ve ırkçıları tanımayacaklarını ilan etmiştir.

Bu konuya güzelce ışık tutacağından, söz konusu makalenin bir kısmını olduğu gibi aşağıya alıyoruz.

"Boğos Nubar ile Şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye en müskid ve beliğ cevap, vilayat-ı şarkiyede Kürd aşairi rüesası tarafın­dan çekilen telgraflardır. Kürdler camia-i İslamiyeden ayrılmaya asla ta­ham­mül edemezler. Bunun aksini iddia edenler mutlaka makasıd-ı mah­susa tahtında hareket eden ve kürdlük namına söz söylemeye selahiyettar ol­mayan beş on kişiden ibarettir."

"Kürdler, İslâmiyet nam ve şerefini i’la için beş yüz bin (500.000) kişi feda etmişler ve makam-ı hilafete olan sadakatlerini, isar ettikleri kan ile bir kat daha te’yid eylemişlerdir."

"Ma’hud muhtıranın esbab-ı tanzimine gelince: Ermeniler Vilâyat-ı Şarkiyede ekall-i- kalil derecesinde bulundukları için asla bir ekseriyet teminine.. ve ne kemiyyeten, ne de keyfiyyeten Şarkî Anadolu’da iddia-yı temellüke muvaffak olamayacaklarını son zamanlarda anladılar.. Maksadlarına Kürdler namına hareket ettiğini iddia eden Şerif Paşayı alet etmeyi müsait ve muvafık buldular. Bu suretle Kürd ve Ermeni davası ortada kalmayacak ve Şarkî Anadoludaki iftirak âmâli mevki-i fiile çıkmış olacaktı."

"İşte, bu gaye ile o ma’hud beyanname müştereken imzalandı ve kon­feransa takdim olundu. Ermenilerin maksadı Kürdleri aldatmaktan başka bir şey olamaz. Çünkü ileride Kürdlerin kemiyyeten hal-i ekseri­yette bulunduklarını inkar edemeseler bile, keyfiyyeten, yani ilmen, irfanen kendilerinden dûn oldukları bahanesiyle, Kürdleri bir millet-i ta­bie haline getirecekleri muhakkaktır. Buna ise, aklı başında olan hiçbir Kürd taraftar değillerdir. Zaten Kürdler bu beyannameye yalnız sözle değil, bilfiil muhalif oldukları isbat ediyorlar."

Dipnotlar:

(1) bk. Muhakemat, Birinci Makale (Unsuru'l-Belegat).
(2) bk. Münazarat.
(3) bk. Asar-ı Bediiyye, Makaleler, Kürdler ve İslamiyet, s. 538.
(4) bk. MİLLİ MÜCADELE'DE BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 3.232
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

oğuzhangözüpek
Münazarat'ın sf 67 /68 de geçen bu ifadeler(Dost elini uzatmak): Üstadın Sultan Abdülhamit'in tahtan indirilmesinden sonra doğu vilayetlerine yaptığı tenvir seyahatinde, Ermeni çetelerinin müslüman ahaliye yaptıkları zulümleri şikayet eden insanlara yaptığı konuşmalarda geçer.O konuşmalarda şu ifade dikkatimi çekmişti.''Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü. İstibdâdın zevâliyle dostluk hayat bulacak. Size bunu katiyen söylüyorum ki, şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.'' Sultan Abdülhamitin tahttan indirilmesi ; istibdatın öldüğünü anlatırken,Ermenilerle olan düşmanlığında bu istibdattan kaynaklandığını anlatıyordu.Ve madem istibdat ölmüştü o halde asıl düşmanlık sebebi ortadan kalktığına göre Ermenilerle dost olabilirdik. Selametimiz de izzetimizi ve şerefimizi koruyarak onlarla yapacağımız dostluğa bağlı idi.'' Bu konuşmaları Genç Said'in ra iyi niyeti,temennileri ve meşrutiyetten duyduğu heyecana bağlamak daha doğru olur. Ondan sonraki yıllar Aslında; Ermenilerin Avrupalı Devletlerinin vaadine kanarak Osmanlıya düşman olduklarını,hıyanet içinde bulunduklarını ,her fırsatta müslümanları katlettiklerini göstermiştir. Yani Düşmanlıklarının sebebi İstibdat değildi.Abdülhamitin sıkı yönetimi belki bu ihanetleri akim bırakmak için başvurulan bir yoldu. Nitekim öyle olmuş,Abdülhamitten sonra Ermeni çeteler saldırılarını artırmışlar ve İttihat-Terakki yönetimi çareyi Büyük Tehcir de aramıştı.Ben Üstadın Rus Esaretinden döndükten sonra Biraderzadesi/veya yeğeni ile Sultana bir özür borcumuz var.Zaman onu haklı çıkardı.Ziyaret edelim dediğini ve Kabrini ziyaret ettiğini bir ağabeyimizden dinlemiştim.Yazılı bir kaynaktan bu bilgiyi doğrulayamadım. Bunun doğruluğu /yanlışlığı varsa bizleri bilgilendirirseniz.... Ayrıca şunu da belirtmekte fayda var. Siyasi mülahazalar ayrı, İ'caz-ı Kur'an dan neşet eden vazife ayrıdır.Bir komutan savaşta iyi komutan olabilir ancak Beşeri Siyaseti o kadar yüksek düzeyde olmayabilir.Çünkü Siyasiyi Beşeriyye ve Dünya, zamanla ve yaşanarak istidat kesbeden bir ilimdir. Çoğunlukla zaman tefsir eder.Nitekim Üstadın Mütareke yıllarında ve sonra piştiğini, Risale-i Nurlarla ilgili vazifesini yaparken görüyoruz.Diktatörlere ve Zalimlere karşı en iyi Siyaset, siyaset yapmamak ve sadece omuzunda olan vazifeye odaklanmak ile olurdu.Ve öylede oldu. Ne zaman ki tahakküm kısmen kalktı o da Üçüncü Said Oldu. O sebeple ki Büyük İnsanların Biyoğrafilerini incelerken ve eserlerini değerlendirirken onların da bir zamanlar Çocuk,Genç,Heyecanlı,Olgun,Yetişkin,Tecrübeli, v.b gibi dönemleri olduğunu unutmamalıyız.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...