"Şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir." cümlesini nasıl anlamalıyız?
Değerli Kardeşimiz;
"Suâl: Ermeniler zimmîdirler. Ehl-i zimmet, zimmettarlarıyla nasıl müsâvi olur?"
"Cevap: Kendimizi dev aynasında görmemeliyiz. Kabahat bizde. Tamamen zimmetimize alamadık, bihakkın adâlet-i şeriatı gösteremedik. Şeriat dairesinde, hukuklarını istibdâdın sünnet-i seniyyesiyle muhâfaza edemedik; sonra da istedik, kuvvetimiz kalmadı. Ben şimdi Ermenilere bir nevi zimmî-i muâhid nazarıyla bakıyorum."
"Suâl: Ermeniler bize düşmanlık edip, hile ve hıyânet ediyorlar. Nasıl dostluk üzerinde ittifak edeceğiz?"
"Cevap: Düşmanlığın sebebi olan istibdat öldü. İstibdâdın zevâliyle dostluk hayat bulacak. Size bunu katiyen söylüyorum ki, şu milletin saadeti ve selâmeti Ermenilerle ittifak ve dost olmaya vâbestedir. Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır."
"Bir şey söyleyeceğim: Eğer mümkündür, Ermeniler birden sahîfe-i vücuttan silinsin. Olabilir. Yalnız, size husumetin bir faydası olsun. Yoksa, mutlaka husumet zarardır. Halbuki, Âdem zamanından yolda arkadaşlık eden bizimle gelmiş büyük bir unsurun zevâli değil, belki küçük bir kavmin mahvı dahi دُونَهُ خَرْطُ الْقَتاَدِ ["Önünde, dikenli bir ağacın kabuğunu soymak kadar güç engeller var." (Arap atasözü)]'dır. Ömer Dilân Kabîlesi bin senedir yine Ömer Dilândır. Hem de onlar uyanmışlar; siz uykudasınız, rüyâ görüyorsunuz. Hem de fikr-i milliyette müttefik ve kavîdirler; siz, ihtilâfla şimdilik boşsunuz, hem de galebe etmek istiyorsunuz. Onlar sizi mağlup ettiği silah ile yani akıl ile fikr-i milliyetle, meyl-i terakkî ile temâyül-ü adâlet ile mağlup edebilirsiniz."
"Bence şimdi kılıç vuran, o kılıncın aksi döner, yetimlerine dokunur. Şimdi galebe kılıç ile değildir. Kılıç olmalı, lâkin aklın elinde. Hem de dostluğun sebebi vardır. Zîrâ komşudurlar. Komşuluk, dostluğun komşusudur. Hem de onlar uyandılar, dünyaya yayıldılar, terakkiyât tohumlarını topladılar; vatanımızda ekecekler. Bizi medeniyete mecbur, terakkîye îkaz, bizdeki fikr-i milliyeti hüşyâr ediyorlar."
"İşte şu noktalara binâen, onlarla ittifak etmek lâzımdır. Hem de bizim düşmanımız ve bizi mahveden, cehâlet ağa, oğlu zaruret efendi ve hafîdi husumet beydir. Ermeniler bize düşmanlık etmişlerse, şu üç müfsidin kumandası altında yapmışlar."(1)
Münazarat'ta geçen bu bahis, Kürt aşiretlerinin sorusuna verilen cevaplardır. O dönem Osmanlı imparatorluğunun, birçok sebeplerle beraber milliyetçilik akımlarının da tesiri ile yıkılma sürecidir. Üstat da bir Osmanlı aydını ve alimi olarak bir takım kurtuluş reçetelerini söylüyor.
O dönemde Ermeni milleti Osmanlının küçük ama önemli ve tesirli bir teb'asıdır. Siyaset ve sanattan tut birçok alanda Osmanlının müessir bir toplumudur. Fransız ihtilalının tetiklemesi sonucu ortaya çıkan milliyetçilik akımları ve Osmanlının kendini her alanda yenileyememesi sonucu, Osmanlı dağılma sürecinin sonuna gelmiştir.
Böyle olunca Ermeni ve Ermeni gibi küçük kavimler, bir bir Osmanlıdan kopmaya başlamış. Bundan dolayı Türklerle de aralarında bir husumet doğmuştur. Bu karşılıklı husumetin oluşmasında her iki tarafta da kabahat vardır. Osmanlı, gerekli açılım ve reformları yapıp teb'asını muhafaza edememiştir. Bu yüzden onları hem kaybettik hem de kendimize düşman ettik. Şayet İslam hukukunun engin ve kapsamlı çatısını çağın gerekleri ile bağdaştırıp yeni ve geniş bir yönetim ve hukuk sistemi kurabilseydik, belki Osmanlı halen devam ediyor olabilirdi.
İşte Üstat bu sıkıntılı ve karmaşık dönemde orijinal fikirler ve çözümlerle Osmanlı’ya rehber olmak istiyor. Üstad'ın Ermeni milleti ile dostluğun devamını istemesi, hem o dönem hem de şimdiki dönemler için geçerlidir. Zira Ermeniler az ve küçük bir kavim olmasına karşın kuvvetli ve cemiyetçi bir millettir. Şimdi dünyanın her kuvvetli ülkesinde kurdukları teşkilatlar sayesinde dünya siyasetine yön verebiliyorlar. Halbuki bu millet uzun bir süre bizim raiyetimiz ve teb’amız olarak kalmışlardır. Aramızda her yönü ile irtibat ve örfi yakınlıklar vardır. Ayrılırken de dost ve samimi olarak ayrılsa idik, şimdi başımıza bela ve düşman olmazlardı.
Üstad'ın Ermeniler hakkında sarf ettiği ibarelerin büyük bir kısmı, kendi döneminin toplumsal gerçekleri idi. O dönemde Ermeniler ile dostluk ve beraberlik hayati bir önem taşıyordu. Biz şu anki toplumsal değerler ile o zamana bakarsak Üstad'ın bazı ibarelerini abartılı ve manasız gibi algılayabiliriz. Ama o zamanın şartları tahtında meseleye bakarsak, gayet gerçekçi ve olumlu tespitler olduğunu görürüz.
Şimdi nasıl Türk milletinin saadet ve selameti Kürt milletinin kardeşliği ve ittifakına bağlı ise, aynı o dönemde de bazı milletlerin dost ve ittifakları Osmanlı için hayati bir önem arz ediyor idi. Maalesef biz bu dostluk ve ittifak bağlarını muhafaza edemedik ve Osmanlı da çöktü gitti. Üstad'ın şu ibareleri de dostluk ve ittifakın mahiyetine işaret etmektedir: “Fakat mütezellilâne dost olmak değil, belki izzet-i milliyeyi muhâfaza ederek, musâlaha elini uzatmaktır.”
Yani Üstat bizimle eski bağları olan milletlerle barış ve kardeşlik içinde olmamızı tavsiye ediyor.
Ermenileri bize düşman eden faktörleri de Üstat şu ibareler ile ifade ediyor: “Hem de bizim düşmanımız ve bizi mahveden, cehâlet ağa, oğlu zaruret efendi ve hafîdi husumet beydir. Ermeniler bize düşmanlık etmişlerse, şu üç müfsidin kumandası altında yapmışlar.”
Çok uluslu bir toplumda cahillik, fakirlik ve düşmanca hisler hakimse, birbirlerine düşmeye mahkumdur. Şimdiki cahil ve ırkçı heriflerin, gayri müslim milletleri hakir görmeleri bundandır. Masum bir Ermeni aydın vatandaşımız hunharca öldürülünce buna sevinen ve ırkçı nutuklar atanlar, Üstad'ın işaret ettiği hakikati güzel tasvir eder. Halbuki Müslüman olarak onların can ve mallarının güvenliği bizim haysiyet ve şerefimizdir. Demek ırkçılık ve cahillikte şeref ve haysiyet diye bir şey yokmuş ki, caniler gibi seviniyorlar.
(1) bk. Münâzarat, Sualler ve Cevaplar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
“Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” Hucurat, 13
Adetullah gereği değil bir kavmin yok olması, bir kabilenin yok olması bile mümkün değildir. Allah bir kavmin yeryüzünden tamamen silinmesine adetullah gereği müsaade etmez. Ömer Dilan kabilesi bu tespite bir örnek olarak gösteriliyor (bu aşiret hakkında elimizde bir malumat bulunmuyor). Bu aşiret bin yıldır nasıl varsa, bundan sonra da var olmaya devam edecektir. Ermeniler de bir kavim olduğuna göre; onların yeryüzünden silinmesi mümkün değildir.
Üstadımızın konuştuğu Kürt aşiretler, Ermenilere karşı düşmanlıklarını ifade ederek, onlarla barış kurmanın mümkün olamayacağını ifade ederken; Üstadımız da bu anlamsız düşmanlığın faydasız olduğunu izah ediyor.