"Ey hürriyet-i şer'î! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sadâ ile çağırıyorsun..." Devamıyla izah eder misiniz? Hürriyet ile şeriatı nasıl bağdaştırabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
"EY HÜRRİYET-İ ŞER’Î! Öyle müthiş ve fakat güzel ve müjdeli bir sadâ ile çağırıyorsun, benim gibi bir Şarklıyı tabakat-ı gaflet altında yatmışken uyandırıyorsun. Sen olmasaydın, ben ve umum millet, zindan-ı esarette kalacaktık. Seni ömr-ü ebedî ile tebşir ediyorum. Eğer aynü’l-hayat şeriatı menba-ı hayat yapsan ve o cennette neşvünemâ bulsan, bu millet-i mazlumenin de eski zamana nispeten bin derece terakki edeceğini müjde veriyorum. Eğer hakkıyla seni rehber etse, ağrâz-ı şahsî ve fikr-i intikam ile sizi lekedar etmezse اَلْعَظَمَةُ ِللّٰهِ وَالْمِنَّةُ لَهُ "Azamet ve büyüklük Allah’a mahsustur. Ve yalnız Ona boyun eğilir." ki bizi kabr-i vahşet ve istibdattan ihraç ve cennet-i ittihad ve muhabbet-i milliyeye davet etti."
"Yâ Rab! Ne saadetli bir kıyamet ve ne güzel bir haşir ki, وَالْبَعْثُ بَعْدَ الْمَوْتِ "Ölümden sonra diriliş haktır." hakikatinin küçük bir misâlini bu zaman bize tasvir ediyor."(1)
Şeriatın tanımladığı hürriyet, öyle bir hürriyettir ki bu hürriyete iman ve ibadet ile giren birisi, Allah’tan gayrı hiçbir otoritenin hiçbir baskının hiçbir mahlukun boyunduruğuna, tahakkümüne ve dahi istibdadına girmez ve giremez.
Bu asrın hakim ruhu da bu hürriyete uzaktan uzağa destek verip hizmet ediyor. Bu zaviyeden bakılacak olursa, insanlığın kolektif aklının bir neticesi olan demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi kavramlar, ancak şeriatın şubeleri olabilirler.
Müslümanlar, şeriatın bu geniş ve çağın ilerisinde olan hürriyet tanımına layıkı ile ayak uydurup iyi bir vitrin olabilirse, o zaman baskıcı rejimlerin vahşetli ve ufunetli bulutlarını dağıtıp, güzel ve güneşli günlere ulaşabiliriz inşallah...
Evet, kahrolsun istibdat, yaşasın birlik ve İslam kardeşliği. Bu mana tahakkuk ederse, Müslümanlar ikinci bir Asr-ı saadete dirilirler, denilmek isteniyor.
Sorunun ikinci kısmına gelince;
Şeriat: Genel itibari ile doğru yol, hak din yolu, büyük ve geniş cadde, nur, aydınlık, ışık manalarına geliyor. Özel itibari ile Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm'ın târif ettiği ve bildirdiği yol. Allah (C.C.) tarafından Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm vâsıtasiyle vaz' ve tebliğ olunan hükümleri içeren İlâhî kanunların bütününe denir. Allah’ın tesis edip razı olduğu sistem, düzen, şartlar manasına da gelir.
Günümüzün dinsiz ideolojileri, şeriatı, menfi propaganda ile bir öcü gibi göstermeye çalışıyorlar. İslam yerine özellikle şeriat tabirini kullanıyorlar. Halbuki İslam ile şeriat aynıdır. İslam diyerek hücum etseler, toplumun tepkisi ile karşı karşıya kalacaklar. Bu sebeple daha çok, üstü kapalı olan şeriat tabirini tercih ediyorlar.
Üstad Hazretleri şeriatı şöyle tarif ediyor:
"Şeriat, doğrudan doğruya, gölgesiz, perdesiz, sırr-ı ehadiyet ile rububiyet-i mutlaka noktasında, hitab-ı İlâhînin neticesidir."(2)
Hürriyet, kişinin kendi hukukuna malik olmasıdır. Esaret ise, insanın hukukuna başkasının malik olmasıdır. İnsanın her türlü kayıttan azade olarak hür olması düşünülemez. Zira, insan her şeyden önce Allah’ın kuludur, O’nun emir ve yasaklarına muhataptır. Bundan dolayı, “Ben istediğimi yer, istediğimi içerim. Dilediğimi söyler, dilediğim yere bakarım.” diyemez. İnsan, günah işlemekte hür olamaz. Ayrıca, insan toplum hayatı yaşadığından, topluma karşı görevleri de vardır.
“Fakat, ey göçerler, sizde olanı yarı hürriyettir. Diğer yarısı da başkasının hürriyetini bozmamaktır. Hem de kut-u lâyemût ve vahşet ile âlûde olan hürriyet, sizin dağ komşularınız olan hayvanlarda da bulunuyor.”
“Hürriyetin şe’ni odur ki: Ne nefsine, ne gayriye zararı dokunmasın.”(3)
Kişinin hürriyeti sınırlıdır. Bu hürriyetin, başkasının hürriyetini engelleme noktasına varmaması gerekir. Yani, insanlar başkalarına zarar vermekte hür değildirler. İslâm, bu vadide daha geniş bir çerçeve çizer. İslâm’da kişinin kendi aleyhine iş görme hürriyeti de yoktur. Yani kendine de zarar veremez.
Bu vücut, bu ruh, bu akıl hepsi insana emanettir. Ve insan bu emanetlere hıyanet etme hürriyetine sahip değildir. İnsan, intihar edemez, zira bu can onun şahsî malı değildir. Değil intihar etmek, bir tek parmağını dahi kesemez. Ve yine insan, içki ve uyuşturucu kullanamaz, zira bu aklı o yapmış değildir.
Üstad Hazretleri, hürriyet konusunda çok önemli bir noktaya parmak basar:
“Bazı sefih ve lâübaliler hür yaşamak istemediklerinden, nefs-i emmarenin esaret-i rezilesi altına girmek istiyorlar.”(4)
Hür olduğunu, dilediği gibi hareket edebileceğini iddia eden bir insan, gerçekte nefsinin esareti altına girmiştir. Nefsi ona kötülüğü emreder; o da bu emre kayıtsız şartsız itaat eder. Bu hürriyet gerçekte, rezil bir esarettir. Yani Allah’a kul olmayan, nefsine kul olur ki, Allah nefsimizden mualla ve mukaddestir. Allah’a kul olanlar, başkalarına kul olmaktan kurtulurlar. O’na kulluktan kaçanlar ise, nefis, şeytan gibi nice şeylere kul olma zilletini yaşarlar. Hatta Peygamber Efendimiz (asm), “dinar ve dirheme kul olanlardan” söz eder. Bu, günümüz ifadesiyle paraya kul olmak demektir.
Hürriyet, İslam sınırları içinde ve İslam terbiyesi ile olgunlaştırılırsa, o zaman insanlık için mükemmel bir model ve inkişafa müheyya bir tarla olur. Yoksa baskı ve istibdat hem insanlık için hem de İslam alemi için zehir saçan ve gelişime engel bir settir. Hürriyet ile şeriat birbirine kuvvet verip, birbirini inkişaf ettiren iki dinamik, iki müşevviktir. Hal böyle iken, hürriyet kavramını Batının kucağına atıp, muzır bir düşman gibi göstermek istibdada davetiye çıkarmakla eşdeğerdir. "Yaşasın şeriat ile edeplenmiş hürriyet!.." demek lazımdır.
Dipnotlar:
(1) bk. Divan-ı Harb-i Örfî, Hürriyete Hitap.
(2) bk. Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Dokuzuncu Kısım.
(3) bk. Münazarat, Sualler ve Cevaplar.
(4) bk. Hutbe-i Şamiye, Reddü'l-Evham.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
1-İslam esaret altındamı ki hürriyeti istiyor. 2-Abdulhamid döneminde ittihat ve Terakki de meşrutiyet istiyor Üstadda istiyor. Ben üstadın hürriyeti ne açıdan istediğini ve halifelik yerine meşrutiyet istemesinin sebebini anlamadım.
Buradaki esaret yönetimin tek elden ve istibdat ile idare edilmesi anlamındadır. Oysa yönetimin meşveret, adalet, hürriyet ve kanun önünde herkesin eşitliği ilkesi üzerine olması gerekiyor. Üstadın tek adam rejimine karşı istediği hürriyet bu anlamdadır. Yoksa islam ülkelerinin başkaları tarafından esaret alınması ile ilgili değildir.
Meşrutiyetin dört temel esası meşveret, adalet, hürriyet ve kanun önünde herkesin eşitliği ilkesidir. Bu esaslar idarede uygulanmadan İslam aleminin ayağa kalkması mümkün değildir. Halifeliğin bir şahıstan alınıp meşrutiyet ile şahs-ı maneviye yani meclise verilmesi bu çağın bir gereğidir.
Bu zaman cemaat ve meşrutiyet zamanıdır tek adam rejimi ile koca bir alemi yönetmek ve ortak akla karşı bir şahsı öne sürmek artık mümkün değildir. Üstadımızın meşrutiyeti yani demokrasiyi savunması bu yüzdendir.