"Fahr-i Âlem aleyhissalâtü vesselâm olarak bütün enbiya ve evliya ve asfiya ve ehl-i iman, mütemâdiyen o Rahîm-i Kerîmden, vaad ettiği saadet-i ebediyeyi rica edip yalvarıyorlar..." Devamıyla izah edip, sonundaki Arabî ibarelerin mealini verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem başta Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâm olarak bütün enbiya ve evliya ve asfiya ve ehl-i iman, mütemâdiyen o Rahîm-i Kerîmden, vaad ettiği saadet-i ebediyeyi rica edip yalvarıyorlar ve niyaz edip istiyorlar.
Hem bütün Esmâ-i Hüsnâ ile beraber istiyorlar. Çünkü, başta şefkati ve rahmeti, adaleti ve hikmeti ve Rahmân ve Rahîm, Âdil ve Hakîm isimleri ve rububiyeti ve saltanatı ve Rab ve Allah isimleri gibi ekser Esmâ-i Hüsnâsı, daire-i âhireti ve saadet-i ebediyeyi iktiza ve istilzam ederler ve tahakkukuna şehadet ve delâlet ediyorlar.
Belki, Onuncu Sözde ispat edildiği gibi, bütün mevcudat bütün hakaikiyle dâr-ı âhirete işaret ediyorlar.
Hem, fermân-ı âzam olan Kur’ân-ı Hakîm, binler âyât ve beyyinâtıyla ve berâhin-i sadıka-i kat’iyesiyle o hakikati gösteriyor ve talim ediyor. Ve nev-i beşerin mâbihi’l-iftiharı olan Habib-i Ekrem, binler mu’cizât-ı bâhireye istinad ederek, bütün hayatında, bütün kuvvetiyle o hakikati ders vermiş, ispat etmiş, ilân etmiş, görmüş ve göstermiş."
Sözler’den bir hakikat dersi:
“Ey insan! Şu kâinattan maksad-ı âlâ, tezahür-ü Rububiyete karşı, ubudiyet-i külliye-i insaniyedir. Ve insanın gaye-i aksası, o ubudiyete ulâm ve kemalâtla yetişmektir."
Bu küllî ubudiyeti “başta Fahr-i Âlem aleyhissalâtü vesselâm olarak bütün enbiya ve evliya ve asfiya” kemaliyle ifa etmişler, onların yolunda giden bütün mü’minler de bu ulvî vazifeyi muhtelif derecelerde yerine getirmeye çalışmışlardır. Diğer taraftan, bu mukaddes vazifeye karşı çıkan inkârcılar, müşrikler, ehl-i dalalet de Allah’ın emirlerine karşı gelmiş, küfür ve isyanlarıyla gazabı celb edecek bir halde yaşamışlardır. Eğer âhiret olmasa, hem “başta Fahr-i Âlem aleyhissalâtü vesselâm olarak bütün enbiya ve evliya ve asfiya”nın bütün ubudiyetleri ve duaları cevapsız, hem de bütün ehl-i küfrün isyanları cezasız kalacaktır. Rahmet ve hikmet-i İlâhîye buna müsaade etmez.
Bu konu Onuncu Söz’de esmâ-i İlâhîyeden âhiretin varlığını deliller getirilerek harika bir şekilde işlenmiş ve emsalsiz bir ahiret dersi verilmiştir.
Bu Söz’de Hakîm isminin âhireti iktiza ettiğine dair yapılan izahları şöyle hülasa edebiliriz:
Bu kâinat altı gün ile ifade edilen altı devrede, canlıların yaşamalarına uygun muhteşem bir saray olarak tanzim edilmiş, güneşinden ayına, atmosferinden denizlerine kadar her şeyi hikmetli olarak yaratılmış ve önce bitkiler, sonra hayvanlar ve sen sonunda da insanlar bu sarayda yaratılmışlardır.
Hakîm ismi bütün bir kâinatta tecelli ettiği gibi, insanın da bütün âzaları sonsuz bir hikmetle yaratılmıştır. Öyle ki, meselâ, insanın bir tek âzası olan gözü için nice kitaplar yazılmış, nice tezler yapılmış, nice tebliğler sunulmuş. Hâkim-i Mutlak olan Allah, kâinatı ve insanı sonsuz bir hikmetle yarattığı halde insanın varlığına ölümle ebediyen son verirse bütün hikmetler abesiyete kalbolur.
“Hikmeti hikmet eden saadet-i ebediyedir.”
İnsan bu dünya imtihanından sonra haşrin sabahında yeniden yaratılacak ve hayır olsun şer olsun bütün amellerinin hesabını verecek ve sonunda ya ebedî saadet yahut ebedî şekavet menzillerine gönderilecektir.
اَللّٰهُمَّ صَلِّ وَسَلِّمْ وَبارِكْ عَلَيْهِ وَعَلٰۤى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ بِعَدَدِ اَنْفَاسِ اَهْلِ الْجَنَّةِ فِى الْجَنَّةِ وَاحْشُرْنَا وَنَاشِرَ -هٰذَا الْمَكْتوُبِ- وَرُفَقَاۤئَهُ وَصَاحِبَهُ سَعِيدًا وَوَالِدَيْنَا وَاِخْوَانَنَا وَاَخَوَاتِنَا تَحْتَ لِواَۤئِهِ وَارْزُقْنَا شَفَاعَتَهُ وَاَدْخِلْنَا الْجَنَّةَ مَعَ اٰلِهِ وَاَصْحَابِهِ بِرَحْمَتِكَ يَاۤ اَرْحَمَ الرَّاحِمِينَ اٰمِينَ اٰمِينَ
Duanın meali:
“Allah’ım! Ona, âline ve ashabına, Cennetteki ehl-i Cennetin nefesleri sayısınca salât ve selâm et ve bereket ihsan et. Bizi, bu kitabın naşirini, arkadaşlarını, ve onun arkadaşı Said’i, anne ve babalarımızı, erkek ve kız kardeşlerimizi, onun sancağı altında ehl-i saadet olarak haşret; bizi onun şefaatiyle rızıklandır; bizi, onun âl ve ashabıyla beraber, rahmetinle Cennete koy, ey Erhamürrâhimîn. Âmin! Âmin!
رَبَّنَا لاَ تُؤَا خِذْنَاۤ اِنْ نَسِينَاۤ اَوْ اَخْطَاْنَا
رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ اِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِنْ لَدُنْكَ رَحْمَةً اِنَّكَ اَنْتَ الْوَهَّابُ
رَبِّ اشْرَحْ لِى صَدْرِى - وَيَسِّرْلِۤى اَمْرِى - وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِى - يَفْقَهُوا قَوْلِى
رَبَّناَ تَقَبَّلْ مِنَّاۤ اِنَّكَ اَنْتَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
وَتُبْ عَلَيْناَ اِنَّكَ اَنْتَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ
سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ
Âyet-i kerîmelerin mealleri:
1 "Ey Rabbimiz, unutur veya hataya düşer de bir kusur işlersek bizi onunla hesaba çekme." (Bakara Sûresi, 2/286)
2 "Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalblerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, dua edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin." (Âl-i İmrân Sûresi, 3/8)
3 "Ey Rabbim, gönlüme genişlik ver. İşimi kolaylaştır. Dilimdeki tutukluğu çöz-tâ ki sözümü iyice anlasınlar." (Tâhâ Sûresi, 20/25-28)
4 "Dualarımızı kabul et, ey Rabbimiz. Her şeyi hakkıyla işiten de, her şeyi hakkıyla bilen de ancak Sensin. Tevbemizi kabul et. Muhakkak ki tevbeleri çok kabul eden ve rahmeti her şeyi kuşatan ancak Sensin." (Bakara Sûresi, 2/ 127-128)
5 "Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka ilmimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti her şeyi kuşatan Sensin." (Bakara Sûresi, 2/32)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü