"Fıtrat-ı insan bir mezraa hükmündedir ki, secayâ-yı hasene temâyülât-ı şerriye ile beraber, taneler gibi dest-i kaderle içinde ekilmiştir. Bu taneler neşvünemâ bulmak için bir suya muhtaçtır..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Fıtrat-ı insan bir mezraa hükmündedir ki, secayâ-yı hasene temâyülât-ı şerriye ile beraber, taneler gibi dest-i kaderle içinde ekilmiştir. Bu taneler neşvünemâ bulmak için bir suya muhtaçtır. Hevâdan gelse, şer taneleri neşvünemâ bulur:"
"Şimdiki şu medeniyet-i habisenin heyet-i içtimaiyeye verdiği tesir gibi... Fıtraten, çendan hayır ciheti galiptir; fakat sümbüllenmiş, semere vermiş on çekirdek, yüz değil, bin kurumuş çekirdeğe galebe eder. İşte şunun çaresi, o bab-ı fitneyi kapatmakla suyu hûdâ tarafından vermek lâzımdır."(1)
Cenabı Hak fıtratı insaniyeyi bir tarla hükmünde yaratıp içerisine secaya-yı hasene dediğimiz hayır tohumlarını ve temayülat-ı şerriye dediğimiz şer tohumlarını beraber ekmiştir. Demek fıtratımız bir tarla, içinde güzel haseneleri netice verecek hayır tohumları olduğu gibi, çirkin hasletleri ve günahları netice verecek şer tohumları da mevcuttur.
Doğruluk bir hayır tohumu olduğu gibi yalan bir şer tohumudur. İffet bir hayır tohumu olduğu gibi şehvet bir şer tohumudur. Marifet bir hayır tohumu olduğu gibi cehalet bir şer tohumudur. Bunlar gibi bir yerde tevazu tohumları bir yerde kibir tohumları, bir yerde ihlas tohumları bir yerde riya tohumları, tarla hükmünde olan fıtratımıza yaratılışımıza ekilmiş….
Şimdi bu daneler ve tohumlar neşvü nema bulmak için neye muhtaçtırlar. İşte Ustadımız diyor ki;
"Bu taneler neşvünemâ bulmak için bir suya muhtaçtır."
Bir tohumun suyla buluştuğunda çatlayıp, filizlenip neşvü nema bulması gibi, fıtratımızda ekili olan hayır ve şer tohumları da suyu bulduğunda çatlayacak, filizlenecek ve büyüyecektir.
Toprakta ekili olan o tohumlara su ulaştığında nasıl ki neşvü nema buluyor; insan fıtratındaki tohumlar da iki farklı suyla yetişip büyüyorlar. Hayır tohumları hayır yağmurlarında, şer tohumları şer yağmurlarında yetişiyor. Bakın şimdi Üstadımız diyor ki;
"Hevâdan gelse, şer taneleri neşvünemâ bulur: Şimdiki şu medeniyet-i habisenin heyet-i içtimaiyeye verdiği tesir gibi…"
İşte pis medeniyetin topluma verdiği tesir…
Günahlar, haramlar, açık saçıklık bir yağmur gibi sinelere yağıyor. Bu haram yağmurlar fıtratımızda ekili olan şer tohumlarına isabet ettiğinde ahlaksızlık, fuhuş, zina çekirdekleri çatlamaya başlıyor.
Yine o medeniyet ihtiyaç dairesini o kadar genişletmiş ki, fakirleri derdi maişette, geçim derdinde boğarken, zenginleri israf ve tüketim çılgınlığına itiyor. Bu hâl bir yağmur gibi sağanak sağanak yağarken fıtratımızdaki şöhret, riya, makam, mevki, kibir çekirdekleri çatlamaya başlıyor…
Yine o mimsiz medeniyet açık saçıklığı gayet normalmiş gibi gösterip kadının örtüsünü, tesettürünü üzerinden almış. Haram görüntüler her yeri istila etmiş, o şer yağmurları sağanak gibi yağarken, fıtratlardaki şerre meyilli olan şehvet tohumları filizlenmiş. Basın yayın, televizyon, internet, sokaklar kısacası her yerde o günahlar üzerimize yağarken zannetmeyelim ki bize bir şey olmaz. O yağmurlar bize isabet ettiğinde bizde o günah yağmurlarıyla çatlamayı bekleyen nice çekirdekler ve tohumlar mevcut. O tohumlar o şer suyunu görmeye dursun. Hemen çatlamaya büyümeye başlıyor. Bakın şimdi Üstadımız ne diyor:
"Fıtraten, çendan hayır ciheti galiptir; fakat sümbüllenmiş, semere vermiş on çekirdek, yüz değil, bin kurumuş çekirdeğe galebe eder."
Diyelim ki hayır tarafında bekleyen yüzlerce çekirdek var, hidayet suyu ile sulanmadığından hafa toprağında gizlenmişler. Şer tarafında ise on çekirdek büyümüş sümbüllenmiş ve meyveler vermiş.
Hayır tarafında büyümek isteyen yüzlerce tohum ve çekirdek, şer tarafında ağaç olmuş meyve vermiş on çekirdeğe mağlup olur.
İşte bu on çekirdek, o yüz çekirdeğe galip gelir ve insanı sükût ettirir.
Yol nedir? Ne yapmak lazım ki fıtratımızdaki hayır çekirdekleri çatlasın büyüyüp filizlensin? O şer ağaçları kurusun. İşte Üstadımız buyuruyor ki;
"İşte şunun çaresi, o bab-ı fitneyi kapatmakla suyu Hûdâ tarafından vermek lâzımdır."
Evet, Üstadımız bize iki yol gösterdi. Birincisi o fitne kapıları kapamak. İkincisi suyu Hüda tarafından vermek. Defi şer, celbi nefa racihdir. Zararları uzaklaştırmak, faydalı şeyleri sağlamaktan önce gelir ve daha önemlidir.
Madem tarlamızdaki şer tohumları günah ve dalalet suyuyla büyüyor. İlk önce o suyu kesmek lazım. Bizlerin gücü o fitne kapılarını kapamaya yetmiyor. Bu zaten devletin vazifesi. Devlet bizim dünyevi hayatımızı muhafaza ettiği gibi uhrevi hayatımızı da muhafaza etmeli.
Bir yangın olduğunda orayı söndürmeye koşan devlet. İmanların tutuşup yandığı nesillerin de imdadına koşmalı. O yangını tutuşturan ve benzin dökmeye çalışanlara da dur demeli.
Şer tohumlarına su veren fitne kapılarını kapamalı ki, günahtan sakınan, Rabbini bilen Peygamberini tanıyan, vatanını seven, milletini seven nesiller yetişsin.
İkincisi, suyu Hüda tarafından vermek lazım dedi Üstadımız.
Yani bizler marifet suyunda ıslanamadığımız için Allah’ı tanıyamamışız. Hayır tarafındaki marifet tohumları çatlamamış. Ama şer tarafındaki cehalet tohumları büyümüş ağaç olmuş.
İnsan sevdiğini tanıdığı bildiği nispette sever. Bizler Allah’ı tanıyamadığımızdan fıtratımızdaki aşk tohumları çatlamamış. Ama diğer taraftaki dünyevi aşkların tohumları çatlamış meyveler vermiş.
İbadetlerimizi terk ettiğimizden takva tohumları öylece beklerken, diğer tarafta günah yağmurlarında ıslanan isyan tohumları büyümüş ve hakeza.
Evet, bu dersten nefsimize bakan hissemiz:
Ben Allah’ı bilmek, ona layık bir kul olmak ve hidayet üzere olmak istiyorum. Dalalet ve günahtan uzaklaşmak istiyorum. İşte reçete; hidayetin çekirdekleri bizim fıtratımızda ekildiği gibi dalalet ve günahın çekirdekleri de ekilmiş. Onlar ancak bir su ile yetişirler. Günah yağmurlarında ıslanıp hayır tohumlarını çatlatmak diye bir şey yok. Suyu heva tarafından değil Hüda tarafından verelim, verelim ki şer tohumları kurusun. Hayır, tohumları büyüsün. Nefsimiz günahlardan vazgeçemiyor mu? O zaman kendimize şunu soralım: Ben hangi yağmurlarda geziyorum, fıtratımdaki çekirdekleri hangi yağmurlarda ıslatıyorum ki bu haldeyim?..
Rabbimiz bizleri hayır yağmurlarının yağdığı sohbetlerde, meclislerde bulundursun; şer yağmurlarının yağdığı yerlerden, mekânlardan bizleri muhafaza eylesin. Âmin...
(1) bk. Tulûât, Müstehak Bir Ceza.
Abdurrahman BAHADIR
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Şimdiki şu medeniyet-i habîsenin heyet-i içtimaiyeye verdiği tesir gibi... O bâb-ı fitneyi kapatmakla, suyu Hüda tarafından vermek lâzımdır." Bu ifadeleri, çocuk yetiştirmek hususunda nasıl anlayabiliriz? Ellerinde telefon vs. Ne yapmalıyız ebeveyn olarak?
İnsan fıtratında hayır ve şer tohumları beraber bulunur hangisi sulanırsa o yeşerir. Biz hayır tohumları sulamak için elimizden gelen gayreti göstermeli ve ardından dua etmeliyiz.
Telefon, televizyon, bilgisayar gibi vasıtalar zatı itibariyle kötü ve habis değiller, içindeki program ve yayınlar kötü ve habis.. Bu yüzden çocuklarımızı mümkün mertebe bu kötü yayın ve içeriklerden korumamız gerekiyor.
Bu vasıtalar hayırda kullanıldığında çok büyük ve kuvvetli birer hayır vesileleri olurlar. Burada yapmamız gereken çocuklarımızı telefon, televizyon, bilgisayar gibi vasıtalardan bütün bütün mahrum etmek değil, zararlı içeriklerden koruyacak tedbirler almamız olmalıdır.
Özellikle çocuklarımıza telefon, televizyon, bilgisayar gibi vasıtaları sınırsız ve denetimsiz vermemeli, belli bir ölçü ve denetim içinde vermeliyiz. Bazı anne ve babalar çocuklarını susturmak ve oyalamak için bu vasıtaları sınırsız ve denetimsiz bir şekilde veriyorlar bu çok büyük bir yanlış ve risktir...