Gavs-ı Azam'ın Üstad'a bir mektubu var; burayı nasıl anlamamız lazım? Bunun Üstad'a söylendiğini nasıl anlayabiliriz? Said isminde başka Allah dostları da olabilir mi?
Değerli Kardeşimiz;
Bu gibi gaybî haberlerde sadece isim ve gramer kaideleri kâfi değildir. Aynı zamanda manevî işaret ve mutabakatı kalben ve manen keşfetmek gerekir.
Gavs-ı Azam şuurlu ve kasıtlı olarak ilmî incelikleri de içine koyarak, gaybî işaretleri adrese teslim ediyor. Bu ince ve ilmî işaret ve medihleri anlamak için de aynı Gavs gibi kalb ve şuura sahip olmak gerekiyor.
İki büyük zatın konuşmasında zaman ve mekân kayıtları mani teşkil etmezler. Onlar birtakım lafzî ve işarî vasıtalar ile konuşurlar. Bunlar sadece Üstad'a mahsus şeyler değil ki, itiraz edilsin. Hz. Gavs öyle parlak bir makam ve nazar sahibi bir zattır ki, Allah'ın izni ile baktığı zaman ta ötelerin ötesini görür ve bilir. Bunun birçok numunelerini hayatında izhar etmiştir.
Üstad da Gavs-ı Âzam gibi keskin nazarı ve ilmî nazarı ile geçmişten gönderilen beşaretleri ve övgüleri görmüş ve bize de göstermiştir. Bunu yaparken de ebced ve cifir ilminin kaidelerine riayet ederek yapmıştır.
Üstad gayet ilmî ve muknî deliller ile meseleyi şu şekilde izah ediyor:
"ŞEYH-İ GEYLÂNÎ'NİN, FIKRASIYLA KERAMETKÂRANE VERDİĞİ HABER-İ GAYBÎNİN TETİMMESİDİR"(1)
اَنَا لِمُرِيدِ fıkrasında مُرِيدِى 'Molla Said' kelimesine tam tevafuk ediyor. Yalnız bir elif fark var. Elif ise, kaide-i sarfiyece “elfün” okunur. Elfün ise, bindir. Demek bin iki yüz doksan dörtte dünyaya gelecek bir müridi, bu 'müridi' lâfzında muraddır. Çünkü لِمُرِيدِى de lâm sayılsa iki yüz doksan dört eder ki, bir tek fark ile Said’in tarih-i velâdetine tevafuk eder. Esas Arabî sayılsa fark yoktur. Lâm’sız مُرِيدِى ise iki yüz altmış dört eder. 'Molla Said' dahi iki yüz altmış beş eder. 'Molla'daki elif bine işaret olduğu için mütebakisi iki yüz altmış dört kalır."
"Elhasıl: Şu zamanda dellâl-ı Kur’ân ve hâdim-i Furkan olan o adamın iki ismi ve iki lâkabı var. 'Elkürdî' lâkabı ile 'Molla Said' ismi, اَنَا لِمُرِيدِى fıkrasında zâhir görünüyor. 'Nursî' lakabıyla “Bediüzzaman Said” ismi كُنْ قَادِرِىَّ الْوَقْتِ fıkrasında âşikâr görünüyor. Hattâ hizmet-i Kur’âniyede en mühim bir arkadaşı ve hâlis bir talebesi olan Hulusi Beye للّٰهِ مُخْلِصًا تَعِيشُ سَعِيدًا صَادِقًا بِمَحَبَّتِى fıkrasında işaret olduğu gibi, diğer bir kısım talebelerine işaretler var."
"Said kendi söylüyor:
"Hazret-i Şeyh-i Geylânî, hizmet-i Kur’âniyeye nazar-ı dikkati celb etmek ve o hizmet-i Kur’âniye, âhir zamanda dağ gibi büyük bir hâdise olduğuna işaret için, kerametkârane şu hizmette istidat ve liyakatimin pek fevkinde bulunması ve fedakâr, çalışkan kardeşlerimle çalıştığımıza fazilet noktasından değil, belki sebkatiyet noktasından ismimi bir derece göstermesi beni epey zamandır düşündürüyordu. Acaba bunun izharında mânevî bir zarar bana terettüp eder, bir gurur, bir hodfuruşluk getirir diye sekiz-on senedir tevakkuf ettim. Bugünlerde izhara bir ihtar hissettim."
"Hem kalbime geldi ki: Hazret-i Şeyh bana bir pâye vermedi. Belki Said isminde bir müridim mühim bir hizmette bulunacak, fitne ve belâlardan izn-i İlâhî ile ve Şeyhin duasıyla ve himmetiyle mahfuz kalacak."
"Hem uzak yerde taşlar görünmez, dağlar görünür. Demek, sekiz yüz sene bir mesafede görünen, hizmet-i Kur’âniyenin şâhikasıdır; yoksa Said gibi karıncalar değil. Madem bu keramet-i Gavsiyeyi ilân ve izharından, Kur’ân şakirtlerinin ve hizmetkârlarının şevki artıyor; elbette arkalarında Şeyh-i Geylânî gibi kahramanlar kahramanı zâtlar himmet ve dualarıyla ve izn-i İlâhî ile himaye ettiklerini bilseler, şevk ve gayretleri daha artar."
"Elhasıl: Bunu, kardeşlerimi fazla şevke ve ziyade gayrete getirmek için izhar ettim. Eğer kusur etmişsem, Cenâb-ı Hak affetsin. نَّمَا اْلاَعْمَالُ بِالنِّيَاتِ
(1) bk. Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sekizinci Lem'a.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar