"Gâvurlardaki iki cereyanları nasıl görüyorsun? Şimdilik biri necis, biri encestir. Tâhir-i mutlak yalnız desâtir-i İslâmiyettir..." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Şu âlemin ihtilâli nedir?"
"Sa'yin sermaye ile mücadelesidir."
"Acaba ikisini barıştırmak çaresi yok mudur?"
"Evet, vücub-u zekât ve hurmet-i ribâ, karz-ı hasen şerâit-i sulhiyedir. Şu riba taşını altından çeksek, şu zalim medeniyet kasrı çökecektir."
"Gâvurlardaki iki cereyanları nasıl görüyorsun?"
"Şimdilik biri necis, biri encestir. Tâhir-i mutlak yalnız desâtir-i İslâmiyettir."
"Öyleyse iki cereyana da lânet!"
"Evet. Lâkin bize bulaşmış olan encesin temizliği hesabına, onun izalesine çalışan necise necis demekle onu da kendimize sıçratmak, maslahat olmasa gerektir. Meselâ, bir hınzır seni boğuyor. Bir ayı da onu boğuyor. Ayının bağrına dürtmekle kendine musallat etmek, akıldan ziyade cünundur. Zaten bir cinnet-i müstevliye dünyaya dağılmıştır."(1)
Ecnebilerde ve gavurlarda çok menfi ve beşer için zararlı cereyanlar olmakla beraber, iki mühim büyük cereyan öne çıkmıştır. Bu iki cereyan diğerlerini de mahiyeti itibarıyla çatısı altında toplayarak, tüm insanlık alemine ve mahsusen İslam alemine nüfuz ederek hükmetmektedir. Öyle bir propaganda ve telakki, yani algı ve kamuoyu oluşturdular ki, bütün cemiyetler, kurumlar, partiler, milletler ve ülkeler, bu iki ana cereyandan birisinin çatısı altına girmeye ve ona tâbi olmaya mecbur hale geldiler.
Aksi halde "Bîtaraf kalan bertaraf olur." mantığınca, insanlar ve devletler iki ana blok haline getirildi. Bu iki ana cereyan mahiyet ve keyfiyet itibarıyla; kapitalizm ve komünizm idi. Bu bizlere Amerika ve Rusya mücadelesi, NATO ve VARŞOVA husumeti olarak yansıdı.
Müslümanlardan sonra, dünyayı idaresine alan Batı, arkasındaki menhus zihniyetin planıyla "böl, parçala, idare et, yut" politikası ile önce kapitalizm ve komünizm adına, dünya milletleri ana hattı ile ikiye bölündü. Sonra dinlere, sonra ırklara, sonra mezheplere ve daha sonra da coğrafyalara ve en nihayette menfi cemiyet ve cemaatlerle, tepeden tırnağa bu sistem dünyaya yerleştirildi.
Esas itibarıyla bütün bu yapılanmaların temelinde, iman ve küfür mücadelesi vardı. Fakat bu özellikle gizlendi ve yansıtılmadı. Bu da bir oyun ve siyaset idi. Yukarıda saydığımız bu iki dehşetli cereyanın ve ona tabi edilen bütün yapılanmaların ortak bir düşmanı ve hasmı vardı, o da İslamiyet ve Müslümanlardı.
Plânları zahiren bakıldığında, bu kadar bölünmüşlük ve parçalanmışlık görüntüsü içinde olan Müslümanların heyecanını ve cihad ruhunu kırmaktı. Maalesef öyle de oldu. Müslümanların kuvvetini toparladığı ve canlandığı zamanlarda bu blokların ve kuruluşlarının nasıl süratle ittifak edip, aralarındaki sun'î husumetleri kaldırıp, yekvücut haline geldiklerine müteaddit defa şahit olduk. Komünizm lağvedilip, gavurların ve Batı'nın tek ses haline getirilmesi ve Müslümanların imhası için ittifak edilmesi, bugün fevkalade şayan-ı dikkattir.
Fakat Osmanlı'nın son döneminde ve Cumhuriyet yıllarında bu meşum ve şuurlu plan, herkes tarafından anlaşılamadığından, Dünya siyasetçileri ve devlet adamları, geriden de yapılan tahrip ve baskılarla, her iki cereyanın birine sığınmaya taraftar olmaya mecbur edilmişlerdir. Zira ortada kalanlar bir şekilde kargaşa ve tahriple yıkılıyorlardı. Bu tercihler ve sığınmalar, âdeta mecburiyet haline gelmiş idi.
Sualin sorulduğu dönemde de dünyada iki mühim blok ve rejim vardı. Bunun karşısında olan üçüncü rejim İslamiyet idi. Ancak, Müslümanların zafiyet ve mağduriyeti bunların karşısında eziliyordu. Hatta İslam alemi dahi, bu iki bloktan birinin yanında yer alarak, varlığını ve istiklaliyetini ancak koruyabiliyordu.
İşte o zaman, gavurlardaki bu iki cereyanın, Üstad'dan mukayesesini istiyorlar ve Üstad'ımıza kapitalizm ve komünizmi nasıl gördüğünü soruyorlar. Üstadımız, mevcut şartları ve durumları nazara alarak buyuruyor ki; "Şimdilik biri necis diğeri encestir. (Yani kapitalizm necis, madde ve ahlaka zarar veriyor, hürriyetlere dokunmuyor. Komünizm ise daha pis olup, hürriyet servet ve ahlakı lağvederek dinlere ve Uluhiyete de düşmanlık ediyor.) “Tahir-i mutlak; desatir İslam'dır." Üstad'ın bu cevabına karşı hazirun; "Öyle ise, iki cereyana da lanet olsun. Biz sadece İslamiyet düsturlarını isteriz." diyorlar.
Üstadımız ise mealen şöyle cevap veriyor:
"Evet, doğru ve haklısınız. Ancak şartlar şunu icab ettiriyor. Bize bulaşmış olan encesin temizliği hesabına, (Çünkü İslam alemine, komünizm ve sosyalizm adı altında bulaşmış istila etmiş, neredeyse kale olan Anadolu'yu da hükmü altına alma noktasına gelmişti.) necis uğraşıyorsa (yani kapitalizm, komünizmle mücadele ediyorsa) tarafsız kalıp, her ikisini de reddederek tamamen bertaraf olmamak için ehvenüşşer olarak, (NATO'nun yanında durup VARŞOVA ile mücadele etmek) en azından ayaklarımız yere basıncaya kadar, maslahat icabıdır. Ona da necis diyerek, üstümüze sıçratmak, maslahat olmasa gerektir. Çünkü o zaman ikisi birlikte bizleri mahvedebilir."
Ve bunu da bir misal ile açıyor. Komünizmi hınzır / domuza benzetiyor. Kapitalizmi ayıya benzetiyor. İkisi de insana düşmandır. Ama hınzır daha gavur. İkisinin de bize musallat olacağı bir zamanda, akıllılık ehvenüşerri ihtiyar ederek, ayıyı yanımıza çekerek veya yanında durup hınzırla mücadele etmektir. Yoksa ikisini birden cepheleyip, ikisinin birden hasmı olmak, akıllılıktan ziyade deliliktir. Zaten böyle bir delilik yüzünden İslam alemi komünizmin ağzına düşmüştür.
Zaman Üstadımızın bu düşüncesini ve fikrini teyit etmiştir. Anadolu ve ülkemiz siyasetçileri, NATO'yu tercih ederek bir derece nefes alma imkanı bulmuş ve bugün İslam alemi ile mukayese edilmeyecek şekilde maddi ve manevi gelişmişizdir.
Üstadımızın iki cereyanı değerlendirirken "Şimdilik biri necis diğeri encestir" ifadesi çok manidardır. Zira komünizm dünyadan silindi. Necis olan kapitalizm bugün itibarıyla İslam'ın hasmı oldu. Yani makamlar becayiş edildi. İnşallah kapitalizm de çökecek üçüncü cereyan olan İslamiyet o Batı medeniyetinin inkişaından, inkişaf edecektir.
(1) bk. Rumuz, İfade.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar