"Gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar." Bazı yaşlılar gençliğini haramla geçirmelerine rağmen, yaşına hürmeten saygı görebiliyorlar?
Değerli Kardeşimiz;
"... Ve gördüm ki, o elli altmış kızlardan ve talebelerden kırk ellisi, kabirde toprak oluyorlar, azap çekiyorlar. Ve on tanesi, yetmiş seksen yaşında çirkinleşmiş, gençliğinde iffetini muhafaza etmediğinden sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar kat’î müşahede ettim. Onların o acınacak hallerine ağladım..."(1)
“Sevmek beklediği nazarlardan nefret görüyorlar” sözünü şu şekilde anlayabiliriz:
Her şeye dünya hesabına bakan adamlar, genç ve güzel birisini zatı için değil gençliği ve güzelliği için severler. Ve bu gençlik ve güzellik yerini yaşlılığa ve çirkinliğe bırakınca, tabiatiyle dünya hesabına olan sevgi ve teveccühleri kaybolur ya da nefrete dönüşür. Yalancı sevgi ve teveccühe alışan o adam, bu alâkasızlık ve nefret karşısında büyük bir inkisar-ı hayale uğrar ve buhrana düşer. Film artistlerinin kendilerini uyuşturucu ve içkiye vurmaları ve bir otel odasında ölmeleri hep bu gayrimeşru bakışın bir neticesidir.
Hâlbuki Allah için sevenler, onun suretinde bulunan geçici güzellik ve tazeliğe değil, onun asıl kaynağı olan İlahi tecelliye perestiş ediyorlar. Onu dünya hesabına değil, ahiret hesabına seviyorlar. "Her ne kadar gençlik ve güzelliği gitse de Allah ahirette ona ebedî bir gençlik ve güzellik verecek" deyip, sevgi ve hürmetini aynı ile devam ettiriyor.
"Hem refika-i hayatını, rahmet-i İlâhiyenin mûnis, lâtif bir hediyesi olduğu cihetiyle sev ve muhabbet et. Fakat çabuk bozulan hüsn-ü suretine muhabbetini bağlama. Belki kadının en cazibedar, en tatlı güzelliği, kadınlığa mahsus bir letâfet ve nezaket içindeki hüsn-ü sîretidir. Ve en kıymettar ve en şirin cemâli ise, ulvî, ciddî, samimî, nuranî şefkatidir. Şu cemâl-i şefkat ve hüsn-ü sîret, âhir hayata kadar devam eder, ziyadeleşir. Ve o zaife, lâtife mahlûkun hukuk-u hürmeti o muhabbetle muhafaza edilir. Yoksa, hüsn-ü suretin zevâliyle, en muhtaç olduğu bir zamanda biçare hakkını kaybeder.(...)" (32. Söz)
Gençliğini sefahette geçiren, ama ihtiyarlığında hidayet ile kendine gelmiş birisine nefret etmek gerekmiyor. Zaten nefret ehl-i dünyanın batıl bakışının bir neticesidir. Ehl-i iman yüz yaşına da gelse yine hürmet ve sevgisini devam ettirir. Hatta ehl-i iman yaşlandıkça ona daha çok hürmet edip şefkat gösterir. Lakin bu ehl-i dünyada olmayan bir haslettir.
Ehl-i dünyanın bu vefasız nefreti, haramların içindeki muaccel (peşin) bir ceza hükmündedir. Ehl-i imanın hürmet ve vefası ise, iman ve helal dairesinde gitmenin peşin bir mükâfatıdır.
(1) bk. Şualar, On Birinci Şua, Üçüncü Mesele.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar