"Haddinden fazla fevkalade hüsnüzan ve müfritane âli makam vermek yerine, fevkalade sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lazımdır." Hüsnüzanna memur değil miyiz, izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Haddinden fazla fevkalade hüsnüzan ve müfritane ali makam vermek yerine, fevkalade sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lazımdır. Onda terakki etmeliyiz." (1).
Müfritane irtibatın nasıl olacağının anlaşılması için iki hususun tespit ve tayin edilmesi lazım. Birincisi "müfritane irtibat" mefhumunun tarifi, ikincisi ise “müfritane irtibat” kurulması gerekenin kim ve ne olduğudur.
“Müfritane irtibat”; olması gerekenden fazla birliktelik demektir. Ancak bu beraberlik sadece fizikî ve maddî bir beraberlik değildir. Nasıl ki; "müfritane âli makam vermek" cümlesinde geçen müfritane mefhumu, manevî manada kullanılmış ise, burada da aynı manada kullanılmıştır. Kaldı ki paragrafta geçen diğer üç mefhum da manevî manada kullanılmıştır. Fevkalade sadakat, sebat, ihlas gibi.
Diğer husus ise; müfritane irtibat kurulması gerekenin ne olduğudur. Mektuptan da açıkça anlaşıldığı üzere bu; dava ve hizmettir. Bir nur talebesinin en mühim vazifesi, en büyük davası ve en esaslı hizmeti hiç şüphesiz Allah'ın rızasını kazanmaktır. Öyle ise evvela Allah ile irtibatı kuvvetlendirmek lazımdır. Allah rızası gözetilerek yapılan en küçük, çok büyüktür. O’nun rızası dışındaki en büyük hizmet ise, çok küçüktür. "Beni bir an nefsimle baş başa bırakma" hadis-i şerifi de her an Allah'la beraber olmanın her hizmette onun rızasını gözetmenin büyük bir mazhariyet olduğunu bize gösteriyor. Ve Allah'ın rızasına götüren her hizmetle irtibat şeklinde anlamak gerekir. İmanımızı kurtarmak ve başkasının imanının kurtulması adına yapılan her faaliyet hizmettir. Bu, Kur'an, Cevşen, Risale okumak olabileceği gibi, sohbete gitmek, başkasını sohbete götürmek, hizmete maddî ve manevî yardımda bulunmak şeklinde de olur.
Mecnun’un Leyla ile irtibatı dillere destan olmuştur. Onlar bedenen birbirlerinden çok uzaktırlar; ancak kalben ve ruhen müfritane irtibat halindedirler. Aklımızla kalbimizle ruhumuzla ve hatta hayalimizle dava ve hizmetle meşguliyet, Mecnun gibi hizmet sahralarında sağa sola koşturmamıza sebep olacaktır.
"Gaye-i hayal olmazsa veyahut nisyan veya tenâsi edilse, ezhan enelere dönüp etrafında gezerler."(2)
Bir insana sadık kalmak ve onun davasında samimi olmak, o insanı göklere çıkarmaktan ve onu olduğundan fazla göstermekten daha mühim ve daha faydalıdır. Bu paragrafta asıl nazara verilmek istenen husus budur.
Meselâ, bir beldede insanların imanını kurtarmak için büyük bir gayret gösteren, çırpınan ve davası için bir takım faaliyetlerde bulunan bir zata iki şekilde bakılabilir:
Birincisi, onu mübarek ve makam sahibi bilip, ondan sitayişle bahsetmek, ama onun gayret ve çırpınışına bir destekte bulunmamak. Anadolu'da bu hâle "Kuru kuru gadalarını alayım" derler.
İkincisi, o zatın davasına ve maksadına hizmet etmek için kolları sıvamak ve ona her hususta sadakat ile hizmet etmektir.
Üstad Hazretleri burada ikinci şahıs gibi olmamızı tavsiye ediyor.
Dipnotlar:
(1) bk. Kastamonu Lahikası (58).
(2) bk. Mektubat, Hakikat Çekirdekleri: 41.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü