"Kendi sadık ve sebatkâr şakirtlerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neticeye mukabil... Tam ve hâlis bir sadakat ve dâimî ve sarsılmaz bir sebat ister." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Sadakat: Kelime olarak bir kimseye Allah için kalpten bağlılık, dostluk ve dostlukta sebat, vefadarlık göstermek demektir. Hazret-i Ebu Bekir (ra)’in Hazret-i Peygambere (asm) olan dostluğu ve sadakati gibi.
Risale-i Nurlara sadakat göstermek ise, onları kendi telifi gibi bilip sahip çıkmak, neşrine ciddi ve samimi çalışmaktır.
Sebat: Kelime olarak yerinden oynamamak, dayanmak, kararlı olmak manalarına geliyor. Ayrıca sözünde durmak, ahde vefâ etmek iman ve İslâmiyete hizmette, Allah'a ibadet ve taatta sâbit ve kararlı olmak manasına da geliyor. Bir meslekte, meşru bir kanaatte veya bir fikirde kararlı bulunmak, sağlamlık göstermekte sebattır.
Sebat, dünyanın acı-tatlı her halinde Risale-i Nur hizmetinde daim ve baki kalmaktır. Meşgale ve başka fikir ya da cereyan ve düşüncelerin tesirine ve rüzgârına kapılmadan, hizmetlerinde devam etmek ve bu yolda hayat mührünü vurmaktır.
Nur Külliyatında sadakat ve sebat üzerinde çok durulur. Sadakat denilince, öncelikle Nurun mesleğine ve meşrebine tam bağlı kalmak ve onun hizmet düsturlarından asla taviz vermemek anlaşılabilir. Sebat denilince Nurun hizmet prensiplerini uygulamadaki devamlılık anlaşılacağı gibi, bu iman hizmetinde hiçbir güçlükten yılmamak, baskılarla sarsılmamak, her musibeti azim ve kararlılıkla göğüslemek ve bütün sıkıntılara rağmen hizmette gevşeklik göstermemek de anlaşılabilir. Yani, sadakatte devamlı olmak da sıkıntılara sabretmek de sebattandır.
Sualinize konu olan vecizenin devamında, o büyük kazanç ve bu kıymetli neticelerden birincisi, “talebelerine tahkikî iman kazandırmakla imanlarını kurtarması”, diğeri de; “şirket-i manevîye ile bütün nur hizmetinden hasıl olan yekûn sevabın her talebeye aynen verilmesi” olarak takdim ediliyor. Bu iki mühim kazanca ermenin yolu sadakat ve sebattan geçiyor.
Üstad Hazretleri sebatı şu şekilde izah ve tefsir ediyor:
"Hem meselâ, şiddetli bir inatla, ehemmiyetsiz, zâil, fâni umurlara karşı hissiyatını sarf eder. Bakar ki, bir dakika inada değmeyen bir şeye bir sene inat ediyor. Hem zararlı, zehirli bir şeye inat namına sebat eder. Bakar ki, bu kuvvetli his böyle şeyler için verilmemiş; onu onlara sarf etmek, hikmet ve hakikate münâfidir. O şiddetli inadı, o lüzumsuz umur-u zâileye vermeyip, âli ve bâki olan hakaik-i imaniyeye ve esâsât-ı İslâmiyeye ve hidemât-ı uhreviyeye sarf eder. O haslet-i rezile olan inad-ı mecazî, güzel ve âli bir haslet olan hakikî inada, yani hakta şiddetli sebata inkılâp eder."(1)
"Hem madem bu zamanda her şeyin fevkinde hizmet-i imaniye en ehemmiyetli bir vazifedir. Hem kemiyet ise, keyfiyete nispeten ehemmiyeti azdır. Hem muvakkat ve mütehavvil siyaset âlemleri ebedî, daimî, sabit hidemat-ı imaniyeye nispeten ehemmiyetsizdir, mikyas olamaz, medar da olamaz. Risale-i Nur’un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz."(2)
"Hem, yirmi seneden beri tahribkârâne eşedd-i zulüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki, ondan, belki de yirmiden birisine itimat edilmez. Bu acip hâlâta karşı çok fevkalâde sebat ve metanet ve sadakat ve hamiyet-i İslâmiye lâzımdır; yoksa akîm kalır, zarar verir."(3)
Dipnotlar:
(1) bk. Mektubat, Dokuzuncu Mektup.
(2) bk. Kastamonu Lâhikası, 58. Mektup.
(3) bk. age., 59. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü