"Hakaik-i imaniyeyi fıtrî ubudiyetle muhtaçlara tesirli bir surette bildirme..." ifadesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Ubudiyet, kulluk demektir ve ibadetten daha şümullüdür. Yâni, ubudiyet insanın bir kul olarak yapması gereken her şeyi içine alır. Bunların yapılması da bir nevi ibadettir, ancak ibadet denilince evvela akla gelen mana, Allah’ın emrettiği vazifeleri yerine getirmek, namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmaktır.
Kısacası, hikmetle yaratmak rububiyet, bu hikmet ve faydaları düşünmek ubudiyettir. Rahmetle yaratmak rububiyet, bu rahmete şükür ve minnettarlıkla mukabele etmek ubudiyettir. Hastalıkları, ölümü takdir etmek rububiyet, bunlara karşı sabır ve rıza ile mukabele etmek ubudiyettir.
Allah’ın izzet tecellilerine karşı zilletini bilmek, O’nun zenginliğini gösteren nimetlere karşı fakrını idrak etmek ubudiyettir.
Ubudiyet, sadece namaz ve oruç gibi bedenî ve malî ibadetlere münhasır değildir; ihlas, takva, kanaat, şefkat, mürüvvet gibi bütün güzel hasletler ubudiyettir. Hatta insanlara en çok tesir eden ubudiyet, fıtrî ve hâlî olan ihlas, kanaat ve ahlak gibi keyfiyet hükümleridir. Kişinin çok oruç tutması, çok namaz kılması, halî ve fıtrî ibadetlerdeki gibi insanlara tesir etmiyor.
Çok namaz kılıp da insanların eline bakan kanaatsizleri kimse sevmez ve ciddiye almaz. Bu yüzden, iman hakikatlerini insanlara taşıyacak olan Nur talebelerinin fıtrî ve hâlî ibadetlere çok dikkat etmeleri gerekir; ta ki insanlar bundan istifade edip iman hakikatlerine müşteri olabilsinler.
"Rıza-yı İlâhîden başka vazife-i fıtriye-i ilmiyenin sevkiyle yalnız ve yalnız imana hizmetin kendisi ayn-ı ücret bana gösterilmiş. Çünkü, şimdi bu zamanda hiçbir şeye âlet ve tâbi olmayan ve her gayenin fevkinde olan hakaik-i imaniyeyi fıtrî ubudiyetle muhtaçlara tesirli bir surette bildirmenin bu dehşetli zamanda çâre-i yegânesi ve imanı kurtaracak ve kat'î kanaat verecek, bu tarzda, yani hiçbir şeye âlet olmayan bir ders-i Kur'ânî lâzımdır ki, küfr-ü mutlakı ve mütemerrid ve inatçı dalâleti kırsın ve herkese kanaat-i kat'iye verebilsin."(1)
"Fıtrî" burada ihlas manasında kullanılıyor ki, iman hakikatlerini muhtaç gönüllere, hiçbir şeye alet etmeden sırf Allah rızasını kazanmak maksadıyla anlatmaktır. İnsanlar bizim halimize baktığı zaman "Bu insanlar sırf Allah rızası için gayret gösteriyor" diyebilmelidirler.
İşte iman hizmetindeki bu safi niyet ve gayrete, "fıtrî ubudiyet" deniyor. Şayet iman hizmetini yaparken Allah’ın rızasının dışında başka hesaplar ve niyetler işin içine girerse o hizmet fıtrî yani muhlisane olmaz demektir.
(1) bk. Emirdağ Lâhikası-II, 69. Mektup, Konuşan Yalnız Hakikattir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü