"Hattâ bütün kemâlât-ı insaniye ve beşerin bütün ulvî maksatları tevhidle bağlıdır ve sırr-ı vahdetle vücud bulur." cümlesinin izahını yapar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Kemâlât; insanın fıtratına takılmış olan cihaz ve duyguların, iman ve İslam terbiyesi ile neşvü nema bulması ve mükemmel bir kıvama gelmesidir.
İnsanın mahiyetine takılan duygu ve cihazlar, ebedî saadeti kazanmak içindir. Dünya ise bu duygu ve cihazların âhiret hesabına işlettirileceği geçici bir mektep ve bir tarladır. İnsanın duygularını tatmin edecek yer sonsuz âlem olan âhirettir yani cennettir.
Ebedî saadeti kazanmak için verilen eşsiz duyguları, hârika cihazları ve mükemmel istidadı dünyanın âdî ve basit şeylerinde heba etmek yerine, yüzlerini âhirete çevirip, onu kazanmak için kullanmak gerekiyor. Aksi hâlde, onlar meccanen zayi’ olup giderler; hem günahların ağır yükünü ruhumuza yükler hem de âhirette elim bir azaba dûçar ederler.
Bir çekirdek veya tohum münbit olmayan bir toprağa atılırsa gelişip büyüyemez, çürür, zayi’ olup gider. İnsan da bir çekirdek gibidir.
“Eğer o istidâd çekirdeğini İslâmiyet suyu ile, îmânın ziyâsıyla ubûdiyet toprağı altında terbiye ederek evâmîr-i Kur'âniyeyi imtisal edip cihâzât-ı ma’neviyesini hakîkî gâyelerine tevcih etse, elbette âlem-i misâl ve berzahta dal ve budak verecek ve âlem-i âhiret ve cennette hadsiz kemâlât ve nimetlere medâr olacak bir şecere-i bâkiyenin ve bir hakîkat-i dâimenin cihâzâtına câmi’ kıymettar bir çekirdek ve revnaktar bir makine ve bu şecere-i kâinâtın mübârek ve münevver bir meyvesi olacaktır.” (23. Söz)
İnsanın kemâlâtı, manen terakkisi ve cennete layık kıymet alıp ebedî saadete mazhar olması; ruhuna takılan bütün cihazat ve latifeleri Cenab-ı Hakk’ın emrettiği şekilde yaratılış gayelerine ilahî rızaya muvafık şekilde kullanmakla mümkündür.
Kalbi iman nuruyla parlayan insan, terakki etmiş, kemale ermiştir. Aklı ilimle tenevvür eden insan, kemale ermiştir. Şefkatli ve merhametli insan, terakki yolundadır. Sevgi ve korku hislerini yerinde kullanan, yani Allah için seven ve korkan insan, manen terakki etmenin en büyük iki sebebini bulmuş demektir.
İnsan, bütün duyguları ve latifeleriyle tek başına bir şirketler grubu gibidir. Yüzlerce belki binlerce yönden kâr sağlayabilmekte, aksi hâlde yine binlerce çeşit zararlara düşebilmektedir.
Meselâ, helâle nazar eden, ilim tahsiline yardımcı olan göz, insan ruhu için büyük bir kâr kaynağıdır. Aynı alet, haram nazarda ve zararlı eserleri okumakta kullanılırsa, insanı isyana ve iflâsa götürebilir. Her organ, her duygu, her latife bu mânâda değerlendirilirse, Üstadımızın terakki tarifi çok daha iyi anlaşılır.
Gözün kemalatı, Allah’ın kâinattaki san’atlarını teftiş ederek, akla ve kalbe aktarmaktır. Kulağın kemali; helal sesleri işitmek ve orada tecelli eden isimlerin mânalarını akla ve kalbe aktarmaktır. Aklın kemâlâtı; Allah’ın kâinatta sergilediği mânaları okumak ve tefekkür etmektir ve hakeza.
İşte insanın sahip olduğu bütün bu cihaz ve latifelerin kemalat kazanıp tekemmül etmesi, insandaki iman ve tevhid iledir. İnsanın hayatında küfür ve günahlar hükmeder ise, bu kez o cihaz ve latifeler insana azap vasıtası haline dönüşecektir.
İman ve tevhid, insanın maddî ve manevî cihazlarını kemalata uçururken, küfür de azap ve eleme sürükler. İnsandaki nihayetsiz acizlik ve fakirlik damarı, insanı kâinatın en aşağı ve zelil bir mahlûku haline getiriyor. Ama insan aynı acizlik ve fakirlik damarını; iman ve tevhid ile Allah’ın sonsuz kudret ve gınasına dayandırır ise, o zaman kâinatın emin bir halifesi oluyor.
Küfür ve şirk, insanı hayvandan daha aşağı bir derekeye düşürüyor. Kâfirlerin maddî terakkileri kemalatın bin cüz’ünden bir tanesidir. İnsan bu dünyaya kâinatı imar etmek ve hayvan gibi çabalamak için gelmemiş, ibadet ve kulluk için gelmiştir. Mü'min dünyayı imar ederken, ibadetini ihmal etmez.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü