"Hayat-ı içtimaiyenin hüsn-ü cereyanını temin eden, yalnız cehennem fikridir." Cehenneme inanmayıp zalim olmadığını söyleyen ateistler bu fikri kabul etmiyor, ne dersiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Cenab-ı Hakk’ın emirlerini yerine getirmeyen ve günahlara müptela olan insan ümitsizliğe düşer. Kendinde olan bazı üstün vasıfları yahut yaptığı bazı güzel amelleri düşünür ve bunların kendini kurtaracağını düşünerek rahat etmeye çalışır. Hâlbuki vicdanı çok iyi bilir ki, bu iyilikler ibadetlerin yerini tutamaz ve haramların cezasını da ortadan kaldıramaz. Bu iyiliklerin sevabı ayrı, o ihmallerin yahut isyanların cezası ise ayrı olarak mizana girecektir. Âyet-i kerimede haber verildiği gibi, zerre kadar iyilik de kötülük de tartılacaktır. Tartının sadece iyilik kefesine bakıp kendini aldatmak, nefsin hilesi ve şeytanın desisesidir. Böyle bir desiseye kapılan kişi noksanlarını ve günahlarını görmeyip, sadece bir kısım iyiliklerini nazara almakla, kendisi için tövbe kapısını ve noksanlarını telafi etme yolunu kapamış olur.

Kişi, ibadet ve taat hususundaki noksanlıklarını görmezlikten gelerek, kendisine şöyle bir mazeret yolu icad eder: "Ben her ne kadar ibadet etmiyor ve bazı haramları işliyorsam da benim kimseye bir zararım dokunmamıştır, bütün insanlara karşı hep iyilik düşünürüm."

Başkaları hakkında kötülük düşünmemek, onlara zararı dokunmamak o kişi için güzel bir vasıftır ve mizanda bunun da ayrı bir yeri olacaktır. Ancak, onun bu güzel vasfı onun diğer hatalarını örtmez ve günahlarını affettirmez. Bunlar ne namaz borcunu örter, ne oruç borcunu. Ne zekât borcunu ortadan kaldırır, ne de hac vecibesini.

Okulda bütün arkadaşlarıyla iyi geçinen, kimseye kötülük etmeyen, aksine herkesin yardımına koşan bir öğrencinin, bu güzel vasfı takdir edilir, ama aynı öğrenci matematikten ve fizikten boş kâğıt verdiği takdirde, bu güzel sıfatı onu sınıfta kalmaktan kurtarmaz. Çünkü bu derslerin her biri için ayrı bir imtihan vardır ve her birine ait bilgisi ayrı tartılmaktadır. Birindeki noksanlığı diğeriyle gidermesi mümkün değildir.

Dinimizde güzel ahlâkın ayrı ve çok mühim bir yeri vardır. Ancak, Rabbinin emirlerine isyan eden bir kişinin kullarla iyi geçinmesi onun güzel ahlâklı olması için yeterli olmaz. Bazı kimseler; “Ben beş vakit namaz kılmıyorum ama falan kişi cuma bile kılmıyor” diyerek kendilerini bir derece teselli etmiş oluyorlar. Yüz milyon lira zarar etmiş bir iş adamı, kendini teselli için şöyle dese: “Ben yüz milyon zarar ettim ama falan arkadaşımız beş yüz milyon zarar etti.” Böyle bir mukayese o kişiyi zarardan kurtarabilir mi? Herkesin kârı ve zararı kendinedir. “Başkasının kusuru, insanın kusuruna senet ve özür olamaz.” Başkasının iflası bizi zengin etmez.

Güçlü, kuvvetli ve enerjik bir genci, yaptığı haksızlık ve zulümden vazgeçirmenin iki güzel ve tesirli yolu vardır:

Birincisi, ikinci bir hayatın varlığı ve her yaptığımız şeyden hesaba çekilme korkusudur.

İkincisi ise, dünya hayatının nizamı için bir devlet ile otoritesinin olmasıdır. Bu ikinci şart İslam’da da vardır. Kısasa kısas, el kesme cezalarında olduğu gibi...

Lakin bu ikinci yol kanun kuvveti ile olduğu için, insanı tam manasıyla zabt u rabt altına alamaz. En modern ülkelerde bile suç seviyelerinin hayli yüksek olması bunu ispat ediyor. Yani devlet ve kanun hâkimiyeti insana bir yere kadar tesir eder ve kontrol altına alır.

Ama ahiret ve cehennem fikri bir kalbe samimi bir şekilde yerleştiği zaman, hem kontrol tam oluyor hem de masrafsız oluyor. Mesela, hiç kimse yokken bile birisinin malına elini süremiyor; çünkü Allah tarafından gözetlendiğini ve bunun bir hesabının ve bedelinin olduğunu düşünüyor.

Hem küçük, basit ve istisnaî durumlar umumî kanunlara zarar veremezler. Yani ateistler içinde merhametli, dürüst ve şefkatli insanların olması, bu umumî tespite bir zarar vermez. Eski dönemde Firavun, Şeddad, Nemrut, yakın zamanda Stalin, Hitler, Lenin, Mussoloni gibi ateistler ya da materyalist liderler insanlığa kan kusturmuşlardır.

Şayet bu liderler Allah’a ve ahirete samimi iman etmiş olsalardı, insanlık Birinci ve İkinci Dünya Savaşları gibi acı tecrübeleri yaşamazdı. Ya da o ateistin eline büyük kuvvet ve imkânlar geçse, aynı dürüstlüğü ve merhameti gösterirler miydi acaba?

Tarihte Allah’a inanmış ve ahiret inancına samimi bağlanmış milyonlarca peygamber, evliya, mürşit ve âlimin hayatına baktığımızda en ufak bir zulüm ve haksızlık göremiyoruz. Ama insanlığa en büyük acıları yaşatan lider ya da sermaye sahiplerinin kahir ekseriyetinin materyalist ve ateistlerden teşekkül ettiğini biliyor ve görüyoruz.

Tek sermayesi dünya olan bir insanın, imkânlarını kendi eli ile başka ellere sunması mümkün değildir. Ölümden sonra yok olacaksam, bir daha hayat şansı bulamayacaksam ve tek şansım bu dünya nimetleri ise, neden ser sefil yaşayım ki; günümü gün etmeye ve dünya nimetlerini her yol ile elde etmeye bakarım. İnce ve derin düşünüldüğünde ateizmin dünyasında bu var. Ve ateizm insana böyle düşünmeyi emrediyor, denilebilir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.367
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

erkandino
Çok güzel bir cevap Allahım binlerce kez razı olsun çok teşekkür ediyorum.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...