"Hem hiç kabil midir ki, hayatın en cüz’îsinin pek gizli sesini işitsin, derdini dinlesin, derman versin ve nazını çeksin ve kemâl-i itinâ ve ihtimamla beslesin,.." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Mesela, güneş dünyamızdan bir milyon üç yüz bin kat büyük olmasına rağmen, sineğin görmesinde ve arının yaşamasında mumdarlık ve soba vazifesini görüyor. Bir küçük karıncanın hayatı için değil güneş, belki bütün kâinat bir fabrika gibi işliyor ve işlettiriliyor. Bunun gibi sayısız misaller vermek mümkündür.
Evet, hayat; bütün kâinat fabrikasının çarklarının işlemesinden hâsıl olan cami ve hülasa bir sanattır. Bir arının hayatının varlığı ve devamı için bütün kâinat çarklarının işlemesi ve hareket etmesi gerekir. Güneş, su, hava, toprak, elementler, hassas bir nizamla, mütenasib ve ölçülü bir şekilde beraber hareket etmeden bir canlı varlığını devam ettiremez. Bu yüzden, arının hayatının teşekkülü için bütün kâinat ve kâinattaki sebeplerin hassas ve ölçülü bir surette çalışması ve hareket etmesi gerekiyor. Bu sebeplerden bir tanesi vazifesini terk etse hayat teşekkül etmez.
Bu da gösteriyor ki, hayat; bütün kâinattan süzülüp gelen bir damla, bir meyve ve bir neticedir. Küçük bir arı, hayat sayesinde bütün kâinatla alakadar olup bütün sebeplerin bir neticesi oluyor. Yani arı basit bir cüz iken, hayat ile bütün kâinatla alakadar oluyor ve küllî hükmüne geçiyor; o azametli şeyler arıya yani hayata hizmet ediyor.
Bütün bu azametli şeyleri arıya itaatkâr ettiren bir Zat, nasıl olur da kâinatın halifesi konumunda olan insanın en büyük talebi ve arzusu olan beka âlemini icat edip yaratmaz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü