"Bir bülbülü yaratan, bütün kuşları yaratan olabilir. Ve bir insanı halk eden ancak kâinatı icad eden Zât'tır." İzah eder misiniz, neden bülbül misal olarak verilmiş olabilir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Aynen öyle de Sâni-i Zülcelâl, vâhidiyet itibarıyla bütün eşyayı ihata eden ilim ve iradesi ve kudretiyle bakar ve hâzır ve nâzır olduğu gibi, ehadiyet cihetiyle ve tecellîsiyle her şeyin, hususan zîhayatın yanında isimleri ve sıfatlarıyla bulunur ki, kolayca, bir anda sineği kartal sisteminde, bir insanı küçük bir kâinat sisteminde icad eder. Ve zîhayatı öyle mucizatlı bir şekilde yaratır ki, eğer bütün esbab toplansa, bir bülbülü, bir sineği yapamazlar. Ve bir bülbülü yaratan, bütün kuşları yaratan olabilir. Ve bir insanı halk eden ancak kâinatı icad eden Zât'tır."(1)

Burada, bülbül ya da sineğin diğer canlılara olan üstünlüğü ve imtiyazı kast edilmiyor. Bülbül ve sinek sadece bir misal ya da modelidir. Şayet bülbül ve sinek yerine tavuk ya da koyun denilmiş olsa idi, aynı manaya ifade edilmiş olurdu.

Burada esas olan, hayatın ve canlıların bütün kâinatın toplamından hâsıl olan bir mu’cize olmasıdır. Yani her hangi bir canlıyı icat edebilmek için bütün kâinatı bir fabrika gibi işletecek bir ilim, irade ve kudrete sahip olmak gerekiyor. Bu sıfatlara sahip olmayan birisinin bir tek bülbülü veya sineği yaratması mümkün değildir. Kör, sağır ve şuursuz unsurların ya da sebeplerin hayatı yapması asla mümkün değildir. Faraza böyle bir şey güneşten istense, şöyle diyecektir;

“Hak namına ve hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlâhiye diliyle ona der: Hâşâ, yüz bin defa hâşâ ve kellâ! Ben musahhar bir memurum. Seyyidimin misafirhanesinde bir mumdarım. Bir sineğe, belki bir sineğin kanadına dahi hakikî mâlik olamam. Çünkü sineğin vücudunda öyle mânevî cevherler ve göz, kulak gibi antika san’atlar var ki, benim dükkânımda yok, daire-i iktidarımın haricindedir” der, müddeîyi tekdir eder." (32. Söz)

Hayat, bütün kâinat fabrikasının çarklarının işlemesinden hâsıl olan cami’ ve hülasa bir san’attır. Mesela, bir arının hayatının teşekkülü için bütün kâinat çarklarının işlemesi ve hareket etmesi gerekir. Güneş, su, hava, toprak, elementler, hassas bir sistem ve nizam içinde, uyumlu ve ölçülü bir şekilde beraber hareket etmeden arının hayatı vücut bulamaz. Bu yüzden, arının hayatının teşekkülü için bütün kâinat ve kâinattaki sebeplerin hassas ve ölçülü bir surette çalışması ve hareket etmesi gerekiyor. Bu sebeplerden bir tanesi vazifesini terk etse hayat olmaz, faraza olsa bile devam edemez.

Mesela, güneş olmasa hayat olmuyor, su olmasa yine olmuyor, toprak olmasa yine olmuyor. Yıldız ve galaksiler intizamlı ve muvazeneli hareket etmeseler yine hayat olmuyor vs. Zira bir yıldız zerre kadar mihverini şaşırsa, bütün kâinat fabrikasını yerle bir edecek. Demek çok uzakta, hayattan alâkasız gibi duran bir yıldızın da hayata bir yardımı ve müdahalesi vardır.

Bu da gösteriyor ki, hayat; bütün kâinattan süzülüp gelen bir meyve ve bir neticedir. Küçük bir arı hayat sayesinde bütün kâinatla alâkadar olup, bütün sebeplerin bir neticesi oluyor. Yani arı basit bir cüz’ iken hayat ile bütün kâinatla alâkadar küllî hükmüne geçiyor. Arı hayat sayesinde bütün o küllî unsurlara efendi oluyor, hayat sayesinde o azametli şeyler arıya hizmet ediyor. Dünyadan bir milyon üç yüz on defa büyük olan güneş, beş on gramlık arıya hayat sayesinde lamba ve soba oluyor...

Hayatı ve hayata hizmet eden bütün sebepleri yaratan Allah’tır. Hayat Allah’ın bir kudret mu’cizesi, taklit edilmesi mümkün olmayan bir mührüdür. Bu yüzden, en basit ve kokuşmuş maddelerde bile kesretle hayat yaratılıyor. Tabiri yerinde ise, Allah her san’atının üstüne kendi imzasını attığı gibi, hayat san’atının üstüne de silinmez ve taklit edilmez mührünü vurmuş, ta ki beşer onu tabiata ve sebeplere vermesin. Ama yazık ki maddeci ve inkârcı insanlar, bu mührü göremiyor ve okuyamıyorlar.

(1) bk. Şualar, On Beşinci Şua.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...