"Hem ne kadar hakikî bir adalet, bir mizanla muameleler görülüyor." Bu dünyada hakiki adalete zıt çok icraatlar görüyoruz. İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Adâlet: Kelime olarak zulmetmemek, herkese hakkını vermek ve lâyık olduğu muâmeleyi yapmak manalarına geliyor. Üstad Hazretleri adâleti şu şekilde tarif ediyor:
"Adalet iki şıktır. Biri müsbet, diğeri menfidir. Müsbet ise, hak sahibine hakkını vermektir. Şu kısım adalet, bu dünyada bedahet derecesinde ihatası vardır. Çünkü, Üçüncü Hakikatte ispat edildiği gibi, her şeyin istidat lisanıyla ve ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla ve ıztırar lisanıyla Fâtır-ı Zülcelâlden istediği bütün matlubatını ve vücut ve hayatına lâzım olan bütün hukukunu mahsus mizanlarla, muayyen ölçülerle bilmüşahede veriyor. Demek adaletin şu kısmı, vücut ve hayat derecesinde kat'î vardır."(1)
Müsbet adâlet her şeyin yerli yerine konulması ve her hak sahibine hakkının verilmesi mânasındadır. Her ruha ona uygun bedenin verilmesi, her bedende organların sayıları, yerleri, büyüklükleri, şekilleri gibi bütün özelliklerinin mükemmel olarak verilmesi bu şıkkı açıkça ispat eder.
Meselâ, kuzunun bedeni de aslanın bedeni de ruhlarına uygun yaratılmıştır. Kuzuya pençe lazım olmadığı gibi, aslan da pençesiz olmaz.
Bu açıdan bakıldığında, kâinatın umumunda mükemmel bir ölçü ve adâletin gözetildiği anlaşılır. Yani kâinattaki bütün ahenk ve ölçüler, intizam ve kâideler hepsi adâletin bu şıkkının tezahürüdür. Her şey mutlak adâlet ve ölçü içinde yaratılmıştır.
"İkinci kısım, menfidir ki, haksızları terbiye etmektir. Yani, haksızların hakkını, tazip ve tecziye ile veriyor. Şu şık ise, çendan tamamıyla şu dünyada tezahür etmiyor. Fakat o hakikatin vücudunu ihsas edecek bir surette, hadsiz işarat ve emarat vardır. Ezcümle, kavm-i Âd ve Semûd'dan tut, ta şu zamanın mütemerrid kavimlerine kadar gelen sille-i tedip ve te'ziyâne-i tâzip, gayet âli bir adaletin hükümran olduğunu hads-i kat'î ile gösteriyor."(2)
Adâletin diğer şıkkı olan menfi adalet ise, suçluyu cezalandırmak, mâsumun hakkını vermektir ki bu adâlet dünyada kâmil manada tecellî etmiyor. Zira adâletin bu kısmı mahşere bırakılıyor. Mahşerde her hak sahibi hakkını alacağı gibi, her zâlim de cezasını tam mânası ile çekecek. Allah bu adâleti tehir eder, ama asla ihmal etmez.
"Hem ne kadar hakikî bir adâlet, bir mizanla muameleler görülüyor." cümlesi, daha ziyade birinci şık adâlete bakıyor denilebilir. Hülâsa; mutlak adâlet hakikatinin asıl ve kâhir mânası müsbet adâlettir diye anlayabiliriz. Bu mutlak adâletin tecellî sahası ise bütün kâinat ve içindeki eşyadır. Nereye bakarsak bakalım, adâlet ve ölçünün hâkim olduğunu görürüz.
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, Onuncu Söz, Onuncu Hakikat (Haşiye).
(2) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar