"Hiçbir şey, hiçbir zaman, hiçbir mekân, bir tek Sâni-i Zülcelâlin kabza-i tasarrufundan hariç olamaz." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İlahlığın en büyük ve olmazsa olmaz şartları ve vasıfları vacib ve ezelî olmasıdır. Yani vacib ve ezelî olmayan İlah olamaz.
“Şu kâinatın Sâni-i Zülcelâli, Vâcibü'l-Vücuddur.” (20. Mektup)
Vücud, varlık demektir. Allah’ın varlığı vacibdir. Üstadımızın ifadesiyle; “Onun vücudu zâtîdir, ezelîdir, ebedîdir, ademi mümtenidir, zevâli muhaldir.”
Vacib; varlığı kendinden olup bir başka sebebe dayanmayan demektir. Yani Allah’ın varlığı kendindendir. Şayet bir başka sebebe ya da ilaha dayansa ilahlık vasfını kaybeder. Kâinatta her şey mahlûktur Allah ise vacibü’l-vücudur, bütün varlıkları yokluktan kurtarıp var edendir.
Kâinatın varlığı zâtından değildir, Allah onun yok olmasını irade ettiğinde yok olur. Allah’ın varlığı ise zatîdir, yani varlığı zâtının lazımıdır. Üstadımızın kudret bahsinde ifade ettiği gibi; “bir şey zatî olsa onun zıddı ona araz olamaz.” Allah’ın da varlığı zatî olduğu için, O’nun varlığına yokluk yanaşamaz; “ademi mümtenidir, zevâli muhaldir.” O, ezelde var olduğu gibi, varlığı ebeden devam edecektir.
Sonsuz bir mükemmellikte olan bir kudrete, onun zıddı olan acizlik ve noksanlık asla yanaşamaz. Allah her türlü noksanlardan münezzeh ve mukaddestir.
“Kudretine nisbeten, zerreler, yıldızlar birdir.” “En büyük, en küçük kadar kudretine nisbeten rahattır.” (20. Mektup)
Metinde geçen nisbet kelimesi çok mühimidir. Zira bazı insanlar birçok hakikatleri kendi güç ve kuvvetlerine, kendi ilim ve iradelerine nispet ettikleri için akıllarına sığıştıramaz ve inkâra saparlar. Mesela, bir insan “Cenab-ı Hak sonsuz işleri birlikte nasıl yapmaktadır?” sorusunun cevabını ararken kendisinin bir anda iki iş yapamadığını ölçü alırsa, o büyük hakikati idrak edemez ve inkâra sapabilir.
Kendi sınırlı kudretini ölçü alarak kâinattaki sonsuz kudret tecellilerine bakmak da insanı aynı hataya götürür. Daha önce de arz ettiğimiz gibi, Allah’ın bütün sıfatları ezelîdir, mutlaktır ve sonsuzdur. İnsanın ise kendisi gibi sıfatları da sonradan yaratılmıştır, hepsinin bir başlangıcı ve sonu vardır. İnsan bu hakikatten gaflet ettiği taktirde çok açık hakikatleri aklına sığıştıramaz ve inkâr yoluna girer.
Cenab-ı Hakk’ın evveli ve âhiri yoktur; ezelî ve ebedidir. Evveli ve ahiri olan vacib ve ilah olamaz. Yani Allah’ın bir başlangıcı ve sonu olmuş olsa idi, bir başka sebep ve ilah tarafından yaratılmış olması gerekirdi ki, bu da ilahlık ile bağdaşmaz.
Ulûhiyet sonsuz bir kemalde olduğu için başka bir ilaha aklen meydan bırakmıyor. Bıraktığını farz sayarsak, sonsuzluk kavramı bozulur ki bu da tenakuz olur. Allah’ın bütün sıfatları mutlak ve muhittir. Yani, o sıfatları kayıtlayacak, icraattan men edecek başka sıfatların varlığı düşünülemez ve bu sıfatlar bütün mahlûkat âlemini tecellileriyle kaplamış, ihata etmiştir.
Itlak ve ihata; her şeyi istisnasız kuşatmak ve hariçte hiç bir şey bırakmamak demektir. Allah’ın isim ve sıfatları sonsuz olduğu için, kâinatta hiçbir şeyi ve hiçbir noktayı hariçte bırakmadan ihata edip kuşatıyor. Her bir eşyayı istila edip başkaların istila ve ihata etmesine fırsat vermiyor. Şayet bir şey hariç kalsa, bu bir eksiklik ve kusur olacağı için, Allah’ın isim ve sıfatlarının keyfiyeti ile bağdaşmaz.
Şirk; bir şeyin tedbir ve idaresine ortak olmak demektir ki, ıtlak ve ihatanın esasına zıt bir durumdur. Yani Allah’ın kâinat üzerinde mutlak tedbir ve idaresi, şirke yer bırakmıyor. Şayet kâinatta şirk varsa, -hâşâ- Allah’ın kâinat üzerinde mutlak tedbir ve idaresi yok demektir. Ezelî, ebedî ve Vacibül Vücud olan Allah, buna asla müsaade etmez
İki ilahın farazi bir şekilde kabul edilip âlemde tatbik edilmesi, bu fikrin imkânsızlığını ifade etmek içindir. Yoksa iki ilah düşüncesi aklen ve mantıken zaten mümkün değildir. İlm-i kelam kitaplarında bu gibi evham ve vesveseler akli bir tarzda tamamı ile izah edilmiştir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü