"Hiçbir cihet-i imkânı olmayan ve imtina derecesinde müşkilatlı ve hiçbir cihette makul olmayan şirk ve küfür yoludur..." İkinci Yolu izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"İkinci yol: Hiçbir cihet-i imkânı olmayan ve imtina derecesinde müşkilatlı ve hiçbir cihette makul olmayan şirk ve küfür yoludur. Çünkü Yirminci Mektup ve Yirmi İkinci Söz gibi çok risalelerde gayet kati ispat edildiği üzere, o vakit kâinatın her bir mevcudunda ve hatta her bir zerresinde bir uluhiyet-i mutlaka ve bir ilm-i muhit ve hadsiz bir kudret bulunmak lazım geliyor. Ta ki, mevcudatta bilmüşahede görünen nihayet derecede nizam ve intizam ve gayet hassas mizan ve imtiyaz ile mükemmel ve müzeyyen olan nukuş-u sanat vücut bulabilsin." (Lem'alar, On Üçüncü Lem'a, On Üçüncü İşaret.)
Bir tek ilahı kabul etmeyen kişi, atomlar adedince ilahları kabul etmek zorunda kalır. Çünkü bir tek atom ile bütün Güneş sistemi, yaratılış bakımından müsavidir. Atomun nasıl harika bir sanat eseri olduğunu, yaratılış bakımından Güneş sisteminden geri kalmadığını o sahada ihtisas yapanlar hayretle görebilmektedirler. Yani Güneş sistemini yaratmak için nasıl sonsuz bir ilim, mutlak irade ve nihayetsiz bir kudret gerekli ise, bir atomu yaratmak için de aynı sıfatların olması lazımdır.
Her bir atomu yaratmak için ya ayrı bir ilah olduğu kabul edilecek ya da “Bütün atomların yaratıcısı tek bir ilah olan Allah’tır.” denilecek. Atomlar adedince ilahları kabul etmek akıl ve mantık açısından mümkün değildir.
Ortada çok ince bir nizam var ve bu nizam akıl, şuur, gaye ve hesaptan mahrum; kör, sağır atomlarca icra ediliyor. Bu yüksek gayeye, o gayeden bihaber atomların hizmet ettirilmesi, perde arkasında; ilim, irade, kudreti ile bu nizamı kuran ve itina ile koruyup devam ettiren Hâlık’ı açık bir şekilde gösteriyor.
"Elhasıl, her bir şey, hareketiyle bütün eşyayı vahdet namına zapteder. Demek bütün yıldızları elinde tutmayan, bir tek zerreye Rab olamaz." (Sözler, 32. Söz, Birinci Mevkıf, Haşiye)
Kâinattaki her bir mahlukun iç içe geçmesi ve şiddetli bir şekilde girift bir intizama tabi olması, kâinatı âdeta bölünmez ve parçalanmaz bir bütün hükmüne getiriyor. Hâl böyle olunca, parça kiminse bütün de onundur. Tarla kiminse, tarladan kalkan mahsul de onundur. Tarla ile mahsul arasındaki tedahül, yani girift yapı sahibinin birliğini gösteriyor. Mahsul tarlayı sahibi adına zapt ediyor. Tarla da mahsulü sahibi adına zapt ediyor.
Zerre, girdiği her mekânı sahibi namına zapt ediyor. Yani "zerre kiminse, zerrenin hareket ettiği kâinat da onundur."
Güneş'e bakan irili ufaklı yüz bin tane ayna olduğunu düşünelim. Bu aynalara baktığımızda her birinde güneşin parlak birer yansımasını görürüz. Yani her bir ayna içinde Güneş'in küçük bir misali bulunuyor.
Akıl ve mahakemeden mahrum bir insan; "Bu aynaların içindeki yansımalar ve görüntüler kendindendir, her ayna içinde bir güneş vardır." diye iddia ediyor. Yani her bir ayna içinde hakiki bir güneşin olduğunu kabul ediyor.
Aklı başında olan diğer kişi ise; gözünü güneşe çevirdiği için, aynalardaki görüntülerin ve yansımaların tek bir güneşten geldiğini görüyor. Bütün aynaların sadece bir mazhar ve makes olduğunu biliyor. Zira ayna kırılsa içindeki görüntü ve yansıma kaybolur. Eğer aynanın içinde hakiki bir güneş olmuş olsa idi, o parlak görüntünün kaybolmaması gerekirdi. Demek ki ayna sadece bir mazhardır, yani görüntü mahallidir.
Bir insan tek bir güneşi inkâr edip kabul etmediği takdirde, aynalar adedince hakiki güneşleri kabul etmek durumunda kalır; her bir aynaya güneş deme ahmaklığına düşer.
İşte kâinat ve içindeki her bir eşya birer aynadır. Bunlar üzerinde görünen sayısız hikmet, güzellik ve nakışlar ise Allah’ın isim ve sıfatlarının birer yansıması ve tecellisidir. Temsildeki tek bir güneş ise Şems-i Ezeli olan Allah’ı temsil etmektedir. Tek bir ilahın varlığını kabul etmeyen kişi, eşya adedince ilahları kabul etmek zorunda kalır.
Mesela, bir sineği yaratabilmek için, onun gözüne lazım olan güneşi, solunumu için gerekli havayı da yaratmak, onun rızkına annelik eden toprağa hükmetmek lazımdır. Demek ki sineği kim yaratmış ise, ona lazım şeyleri yaratanda odur. "Sineği bir ilah, güneşi başka bir ilah yaratmış." demek hamakatın ve cehaletin en şenisidir.
"Sinek kanadı" zahiren küçük görünse de o kanadın vücuda gelmesi için bütün bir kâinatın çalışması gerekir. Bir sinek yapmak için de kâinata hükmedecek sonsuz bir kudret lazımdır, bir yıldız yapmak için de aynı kudret gereklidir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar