"Hikmet ve adalet ve rahmetine zıt bir halet olur ki, hiçbir cihetle onun cemal-i rahmetine ve kemal-i adaletine uygun değildir, kabil-i tevfik olamaz." Allah cenneti vermezse adaletsizlik mi olur?
Değerli Kardeşimiz;
Önce şunu ifade edelim ki, Cenab-ı Hakk’ın üzerine hiçbir şey vacip değildir. Yani Allah kimseye bir şey vermek zorunda değildir. Mahlukatına her ne ihsan buyurmuşsa kemal-i keremindendir. Mahlukatın onda zerre kadar bir hakkı yoktur ki, bir hak dava edebilsinler. Çünkü bütün mevcudat, dünya ve ahiret onundur. Zat-ı Kibriya mülk ve melekûtunda istediği gibi tasarruf eder ve ediyor. Bizi lütfu ile yokluk karanlığından çıkarıp en büyük varlık olan hayat nimetini verdiği gibi, cenneti sırf lütfunden verecektir.
Allah'ın isim ve sıfatlarının mana ve hükümleri birbirlerinden ayrı ve farklıdır. Her bir isim ve sıfatın tecelli ve fiilleri de ayrı ve farklı oluyor. Allah’ın kudreti sonsuzdur, onun gücü her şeye yeter; ama bu kudret sıfatı, ilim ve iradeden de müstakil hareket etmez. Tabiri caiz ise, isim ve sıfatlar uyum içinde çalışırlar.
Allah’ın her bir isim ve sıfatının mana ve hükümleri, Allah için bir ilahi ahlak hükmündedir. Ve bunları tatbik etmesi, belki ona vacip değildir, ama aksini düşünmek de yanlış olur. Allah’ın kudreti, cennetlik olan birini, cehenneme atabilir, fakat Adil ismi buna müsaade etmez, diyebiliriz.
Nasıl bir isim kâinatı istila ile tecelli etme kabiliyetinde iken, başka bir isim onun tecellisini sınırlandırır. Aynen bunun gibi, Allah’ın, mülkünde dilediği gibi tasarruf etme manası da bir mizan ve ölçü iledir. Başka isim ve sıfatlar burada irade sıfatını kayıt altına alır. Bunda -haşa- Allah’ın iradesine bir zarar gelmez. Zira onları sevk eden de zaten kendisidir. Bu meseleyi, kulun Allah’a hak iddia etmesi açısından değil de ilahi ahlak açısından değerlendirmek gerekir.
Allah’ın adaleti ve vaadi iki türlü görünür. Biri Kur’an’da olduğu gibi kelam ve söz vermek şeklindedir. Diğeri icraat ve fiil şeklinde görünür. Allah, kâinatı ve içindekileri her şeyi kudretiyle yaratmış adaletiyle nizama koymuştur.
Lüzumlulukla, zaruret farklı şeylerdir. Allah için zaruret olamaz; ama isminin lazımı ve lüzumu olabilir. Bu O’nun iradesini sınırlama manasına gelmez.
Allah bu uçsuz bucaksız kâinatı tanzim ederken, ahiretin varlığına işaret olacak bir şekilde tanzim etmiştir. Dünya, ahirete bir vitrin ve nümune olmasından, Allah’ın isim ve sıfatlarına işaret ediyor, ama tam mazhar olamıyor. Dünyada tecelli eden isim ve sıfatlar vazife olarak kemaldedir, ama bütünü ile tecelli etme noktasında kemalde değildir. Zira isim ve sıfatlar tecelli ederken kendi sonsuz mâna ve kemalini gösterme meylinde iken, başka bir isim onu sınırlar, asıl gayeyi bozdurmaz.
Mesela Adl, Müntakim, gibi isimler, kâfirlerin hemen cezalandırılmasını iktiza eder, Rahman ve Halim gibi isimler ise imtihanın muktezası olarak cezalarını erteletir. Ahirette ise imtihan olmayacağından isim ve sıfatlar kemaliyle tecelli edecek ve haşmetini gösterecekir.
Ahiret, cennet ve cehennem haktır. Dünyayı kaldırıp ahireti kurmamak, haşri yapmamak Allah’ın hikmetine ve adaletine zıttır. Allah (c.c) böyle yapmaktan mukaddes ve münezzehtir denilir. Yoksa "Allah’a ahireti ve cenneti icat etmek vaciptir." denilemez.
"Beka duygusunu verip, bekayı icat etmemek, Allah’ın hikmet ve adaletine uygun düşmez." demek ile "Bekayı icat etmek Allah’a vaciptir." demek arasında azim bir fark vardır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü