"Hüsn-ü zanna mesağ veriyorsunuz. Niyetle me’cur ve faide-mend olacağını ihtar ediyorsunuz. Sâil buna da razı..." İzah eder misiniz?

Değerli Kardeşimiz;

"Üçüncü Mes'ele; hakikaten çok güzel, çok hoş, çok vâzıhtır. Bu mes'eleyi beş noktaya ayırmakla sanki İslâmın beş rüknünü hatırlatmış, selâmet için beş esası göstermişsiniz. Hem bunu dostlarınıza ve kalben sizden bir şey bekleyenlere, sual-i mukaddere cevab nev'inden kaleme almışsınız. Fakat hüsn-ü zanna mesağ veriyorsunuz. Niyetle me'cur ve faidemend olacağını ihtar ediyorsunuz. Sâil buna da razı..." (1)

Yirmi Sekizinci Mektub'un Sekiz Meselesinden Üçüncü meselede, Üstadımız kendini ziyarete gelenler hakkında bir değerlendirme yapıyor. Bu meselede gelenlerin ne niyetle, hangi zanla geldikleri ve ne bulacakları anlatılıyor.

İnsan bir hayrı ve iyiliği halis bir niyet ile sahiplenirse ya da taleb ederse, ancak o zaman o hayırdan o iyilikten fayda görür, onlardan kazanç elde eder. Niyet halis olmadı mı, iyilik ve hayır ona bir fayda temin etmez. Dolayısıyla bu bahiste Üstadımız, kendi şahsından bir şey beklenmemesi gerektiğiyle birlikte, Allah'ın kendisine lutfettiği bu yola samimi bir niyetle girildiği takdirde İlahi lütuf ve ihsanlara da erişileceğini ifade ediyor.

Burada hüsnüzanna da ruhsat veriliyor. Yani iyiliği ve hayrı elde etme hususunda en az hüsnüzan sahibi olmayı şart koşuyor. Halis niyet ise, daha kâmil ve daha güzel olanıdır. Yani halis bir niyet olmadan hayırdan azami derecede istifade edilemez.

Risale-i Nur bu zamanda küllî bir hayır kapısıdır. Bu kapıya gelenlerin hüsnüzan, halis bir niyet, ihlas ve sadakat ile gelmesi gerekiyor, yoksa feyzinden istifade edemezler.

Hulusi Ağabey erkân, has gibi yüksek makamlara sahip olduğu halde, tevazu ederek "Risale-i Nur'a hüsnüzanla baktığım ve iyi bir niyetle talep ettiğim için, buna da razıyım" manasını kast ediyor, diye anlaşılabilir.

(1) bk. Barla Lâhikası, (63. Mektup).

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü