İkinci Suret ve Hakikat'te Cenâb-ı Hakk'ın pek celalli haysiyeti, izzeti ve namusu olduğu zikrediliyor. İzahları ile bunların edepsizlerin te’dibini icap ettirmesini nasıl anlayabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
Namus, “perde” demektir. Risalelerde “Allah’ın izzet ve azametinin sebepler perdesiyle icraat yapmayı gerektirdiği” sıkça nazara verilir. Burada geçen “namus” kelimesiyle de “izzet ve azamet” arasında bir münasebet kurmamız gerekiyor. Türkçemizdeki kullanımıyla bu mânanın bir alâkası yoktur.
Nâmus ve haysiyet kelime olarak itibar, şeref, değer ve kıymet anlamlarına geliyor. Bu kelimeler Allah hakkında kullanıldığı zaman izzet ve azamet, kibriya ve münezzehiyet manalarına gelir.
İzzet: Kelime olarak ziyadelik, üstünlük, değer, kıymet, kuvvet, muhterem ve muteber olmak demektir.
İzzet-i İlahî: Allah’ın sonsuz azamet ve kibriyasını ifade eden bir kelimedir. Büyüklük ve azamette Allah tek ve yektadır. Kimse O’nun azamet ve büyüklüğü karşısında duramaz. O’nun büyüklüğü karşısında her şey zillettedir. Her şey O’nun sonsuz büyüklüğü karşısında küçüktür.
Bir babanın bile çocukları üzerinde belli bir hâkimiyeti vardır. Bu bir izzet cilvesidir. Çocukların âcizlikleri, fakirlikleri ise bir zillet tezahürüdür. Onlar bu zilletlerini idrak ederek babalarına itaat ve hürmetle mükelleftirler. İsyan etmeleri onun haysiyetine dokunur.
En küçük bir saltanatta da kendini gösteren bu hakikat iyi değerlendirilirse, bir insanın kendini bir damla sudan insan haline getiren, her organını ve duygusunu en mükemmel şekilde terbiye eden, güneşten aya, havadan suya, bitkilerden hayvanlara kadar her şeyi onun istifadesine sunan o nâmütenahi kudret ve azamet sahibi Rabbine isyan etmesi halinde, bunun cezasını mutlaka çekeceği açıkça anlaşılır; tövbe eder ve affa müstehak olursa o başka mesele.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar