"Rububiyetin azametine dokunur ve ulûhiyetin kibriyasına ilişir ve mâbudiyet-i mutlakanın haysiyetine dokundurur, celâlini müteessir eder." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Kâfirlerin küfrü, müşriklerin şirki Allah’ın Zât’ına, isim ve sıfatlarına -hâşâ- bir zarar vermez, O’nun Zât’ına bir noksanlık getirmez.
İnsan küfür ve isyanıyla Allah’a zarar veremeyeceği gibi, iman ve itaatle de O’na, hâşa, bir fayda sağlamış olamaz. Yaptığı işlerin kârı da zararı da kendisine aittir.
“Onun kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır.” (Bakara Sûresi, 286)
Bu hakikate şöyle bir misâl veriliyor: Bütün insanlar gözlerini açsa ve güneşin ışığından faydalansalar, ne güneşe bir fayda sağlamış olurlar, ne de onun kemâlinde bir artış olur. Herkesin gözlerini kapamaları halinde de bunun ne güneşe bir zararı olur, ne de onun ışığında bir noksanlık meydana gelir. İşte iman edenlerin, kalplerini Rablerine teveccüh ettirmekle kazandıkları bütün marifet ve feyizler kendi lehlerine olduğu gibi, küfür karanlığına talip olanların da zararları yine kendilerinedir.
Lakin insanlar küfür ve isyanları ile Allah’ın celaline, haysiyetine, kibriyasına ve gayretullaha dokunduğu için, izzet ve azametini hafife aldığı, O’na meydan okuduğu kâfirler ve müşrikler çok dehşetli ve şiddetli bir şekilde azaplandırılacaktır.
Küfrün mahiyetinde Allah’ın kudretine meydan okuma, O’nun izzet ve gayretine saygısızlık etme, mahlûkatının hakkını çiğneme gibi sayısız cinayet ve çirkinlikler bulunuyor.
Kur’an-ı Kerim’e göre ‘kâfir’; ‘küfr’ eden, İslâm"ı kabul etmeyen, Kur’an’ı inkâr eden ve Allah’tan gelen Hakk’ı kabul etmeyip, üzerini örten kimse demektir.
Küfür imanın, kâfir ise mü’minin zıddıdır. Kâfir, Allah’ın âyetlerine karşı inatçıdır.
Kâfir az bir ömürde şirk ile nihayetsiz bir cinayet işlemiş oluyor. Çünkü küfür, bütün kâinatı tahkirdir, mahlûkatın kıymetlerini aşağı düşürmektir.
Bütün mevcudatın Cenab-ı Hakk’ın birliğine ettikleri şehadetlerini inkârdır. Her mahlûk kendi lisanınca Rablerini tesbih etmektedirler. Küfür onların tesbihlerini ve yaratılış gayelerini yok saymaktır. Her varlık o kâfirden davacı olacaktır.
Küfür, bütün kâinatta tecelli eden esma-i ilahiyeyi, sonsuz olan isim ve sıfatları inkârdır. Bütün mevcudatın hukuklarına tecavüzdür.
Küfür, Cenab-ı Hakk’ın varlığına ve birliğine delil olan bütün mevcudatı faydasız, gayesiz, sahipsiz ve abes görmektir.
Küfür, Yüce Allah’ın ulûhiyetine, azamet ve kibriyasına karşı gelmektir.
Bu yüzden Allah’ın izzeti ve bu izzetin gayreti, âhiretin varlığını ve kâfirlerin müstahak olduğu cezaya çarptırılmalarını iktiza eder.
“Ve keza âlemde görünen tasarrufattan anlaşılıyor ki, Sâni'-i Âlem'in pek yüksek, celalli, izzetli bir haysiyeti vardır ki, ubudiyetle Sâni'i ta'zim etmeyenlerin veya istihfaf edenlerin te'diblerini te'hir ve imhal etse bile ihmal etmez..” (Mesnevi-i Nuriye, Lasiyyemalar)
Basit bir insan, basit bir izzet ve haysiyeti ile küçük bir hakareti kaldıramıyor iken, sonsuz izzet ve haysiyet sahibi olan Allah’ın kâfirin bu edepsizliğine karşı lakayd kalması elbette düşünülemez.
Malumdur ki, sıradan bir memura karşı işlenen suçun cezası ile büyük bir makam sahibine karşı işlenen suçun cezası bir değildir.
Kahhar-ı Zülcelal’in bütün mahlûkatın hakkını almak için kâfirleri ebedî cehennemde ebediyen yakması adalettir. Çünkü nihayetsiz cinayetin cezası, sonsuz bir azabı gerektirir.
"İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler. Orada ebedî olarak kalacaklardır." (Bakara Suresi, 2/39)
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü