"En büyük şahıs, en büyük bir itaatle, mütevaziâne bir havf ve heybet altında hizmet eder." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Kâinata dikkatle bakılsa, her şeyin Allah’a itaat ettiği görülür. Ne Güneş büyüklüğüne ve cirmine güvenip O’na itaatsizlik edebilir, ne de gözle görülemeyecek kadar küçük bir mikrop O’nun nazarından kaçabilir. Her şeyde tam ve eksiksiz bir itaat ve imtisal vardır. Bu da açıkça O’nun izzet ve azametini gösterir. İtaat etmeyen kâfir ve müşrikleri ebedî ve şiddetli bir cezaya çarptırması da O’nun izzetindendir.
Cenâb-ı Hakk’ın izzet ve azameti karşısında her şey ve herkes itaat etmeye mahkûmdur. O halde kâinatta açıkça görünen itaat ve sükûnet de O’nun izzet ve azametini gösterir. “En büyük şahıs, en büyük bir itaatle, mütevaziâne bir havf ve heybet altında hizmet eder.”(1) cümlesi, kâinattaki bu mutlak itaate işaret eden veciz bir ifadedir.
(1) bk. Sözler, Onuncu Söz, İkinci Suret.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"En büyük şahıs, en büyük bir itaatle, mütevaziâne bir havf ve heybet altında hizmet eder. "
Ben buradaki şahsı Hz. Muhammed olarak anlıyorum. Maddi olarak güneş zikredilmiş, manen ise Efendimiz (asm) dir.
"En büyük şahıs, en büyük bir itaatle, mütevaziâne bir havf ve heybet altında hizmet eder. Demek, şu saltanat sahibinin pek büyük bir keremi, pek geniş bir merhameti var. Hem pek büyük izzeti, pek celâlli bir haysiyeti, namusu vardır." İlk cümlede hizmet etmekten bahsedildi. Ardından saltanat sahibinin keremi, rahmetine geçildi. Arasındaki bağ nedir? Eğer hizmet etmenin amacı kereme, rahmete ulaşmak ise bu menfaatçilik olur. Sadece rızayı İlâhiye ulaşmak olamaz. Yada ben mi yanlış anlıyorum?
Zalim, cimri, izzetsiz, çirkin, acımasız, zorba birisine zoraki hizmet etmek var birde adil, cömert, izzetli, güzel, merhametli birisine hizmet etmek var insan ikincisine hizmet etmekten keyif alır ona itaat etmek şereftir ve hizmeti şevk ile yapar bu insanın fıtratında ve karakterinde olan bir şeydir.
Yani her insanın fıtratında adil, cömert ve merhametli birisini sevmek ve ona severek itaat ve hizmet etmek eğilimi vardır. Ancak fıtratı bozulmuş karakteri kokuşmuş insanlar menfaati merkeze alarak hareket eder.
Evet, sebeb-i muhabbet; ihsan, cemal ve kemaldir. Yani insan ihsan, cemal ve kemalden dolayı bir şeyi sever ve ona muhabbet besler.
"Mesela, eski zamanda sahib-i kemalat insanları herkes sever; onlara karşı hiçbir alaka olmadığı hâlde istihsankârane muhabbet edilir." (Sözler, Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf)
" …Fıtrat-ı beşeriyede cemale karşı bir muhabbet ve kemale karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır." (Lem’alar, On Birinci Lem'a)
Yine insan, kendisine bir faydası olsun veya olmasın mükemmel olan her şeyi sever, ona hayranlık duyar. Yani insanın kalbi kusursuz ve mükemmel olan bir şeyi sever ve muhabbet besler. Kâinattaki bütün mükemmellikler; Allah’ın mutlak ve sonsuz kemalinden süzülüp gelen birer tecellidir.
İnsan Allah’ı isim ve sıfatları ile tanır isim ve sıfatları vesilesi ile sever ve neticesinde de sadece Onun rızasına odaklanır ve Onun rızasını kazanmaya çalışır. Burada pespaye bir menfaatçilikten söz edilemez.