Yüz yirmi dört bin enbiya, yüz yirmi dört milyon evliya ve muhakkiklerin de âhiret hakikatini kati delilleri ile "aklen ve ilmelyakin derecesinde" ispat ettikleri ifade ediliyor. Risale-i Nur’un tarzı hangi meslekle alakalıdır?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Peygamberin üzerine düşen sadece tebliğdir...” (Maide, 5/99)

âyetinin hükmünce, peygamberler kendilerine vahiyle gelen ilâhî hükümleri, emir ve yasakları insanlara doğrudan tebliğ ederler. Davalarını ispat için ise gerektiğinde mucize gösterirler. Kur’ân-ı Kerim'de esas olan, fazla ispat yoluna gitmeksizin, hakikatlerin doğrudan tebliğ edilmesidir. Ancak, bazı konularda temsiller getirilerek hakikatlerin akla kabulü kolaylaştırılır; yeniden diriliş için, “ölmüş arzın baharda yeniden dirilmesinin misal getirilmesi” gibi.

Evliya meşrebinde aklı ikna etmekten çok, kalbe kabul ettirmek esastır. Keramet ve keşfiyatla muhatabın o veli kula itimadı artar; onun tavsiyelerine aynen uyar, verdiği tesbihleri hassasiyetle çeker.

“Kulum bana en fazla farzlarla, sonra nafilelerle yaklaşır…”(1)

mealindeki hadis-i kudsî, tarikatların temelidir. Yani, farzlar eda edildikten sonra nafilelerin (farz ve vacip dışındaki ibadetlerin) artırılması yoluna gidilir. Zikir de bir nafile ibadettir. Bu yolda ihlâsla yürüyen zâtlar, zaman içinde bazı hakikatlerin keşfine mazhar olurlar.

Muhakkikler de Allah’ın veli kullarıdırlar. Ancak, bunlarda zikir ve tesbihle fazla iştigal etmekten ziyade, meseleleri tahkik ederek, bütün inceliklerine nüfuz ile “aklen ispat etmek” esastır.

“Neden ve niçinlerle” genç dimağların karıştırıldığı, şüphe ve tereddütlerin artırıldığı bu zamanda, bilhassa yüksek tahsil gençliğinin problemlerini, onlara zikir yaptırma ve tesbih çektirme yoluyla çözmek imkânsız gibidir. İman konusunda bocalayan, sefahete düşmüş, günahlarla ruhu kirlenmiş bir genci, bir mürşide bağlamak ve onun emirlerine kayıtsız şartsız uyar hale getirmek çok zor olduğu için, bu zamanın irşad tarzı, insanlara “hem aklı ikna, hem de kalbi tatmin edecek” marifet dersleri vermektir. Risale-i Nur bu vazifeyi en mükemmel şekilde yapmaktadır.

Risale-i Nur'un hedefi, sarsılma tehlikesine maruz taklidî imanları tahkikî hale getirmek, sadece akılda bırakmayıp kalbe, sırra da mal ederek şeytanın el uzatamayacağı derinliklere yerleştirmektir.

"İman-ı tahkikî ilmelyakînden hakkalyakîne yakınlaştıkça daha selb edilmeyeceğine ehl-i keşif ve tahkik hükmetmişler ve demişler ki: 'Sekerat vaktinde şeytan vesvesesiyle ancak akla şüpheler verip tereddüde düşürebilir.' Bu nevi iman-ı tahkiki ise yalnız akılda durmuyor. Belki hem kalbe, hem ruha, hem sırra, hem öyle letaife sirayet ediyor, kökleşiyor ki, şeytanın eli o yerlere yetişemiyor. Öylelerin imanı zevalden mahfuz kalıyor."

"Bu iman-ı tahkikinin vusulüne vesile olan bir yolu, velayet-i kâmile ile keşif ve şuhud ile hakikate yetişmektir. Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhûdîdir."(2)

Risale-i Nur mesleği, tarikat berzahına girmeden hakikatleri doğrudan kalplere yerleştirmesi yönüyle sahabe mesleğine benzemektedir.

Dipnotlar:

(1) bk. Buhârî, Rikak 38.
(2) bk. Kastamonu Lahikası, 13. Mektup.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...