Üstad Hazretleri Hz. Hızır ile görüşmüş müdür; yoksa görüşmek sadece tarikat ehline mi mahsustur?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Evvela; makam-ı Hızıra gelmiş biriyle görüşmek ile Hz. Hızır (a.s)’ı görmek ya da görebilmek farklı şeylerdir. Velayet-i kübra mesleğinde olup da Hz. Hızır (a.s) ile görüşmek gayet makul ve normal bir durumdur. Bu açıdan bakacak olursak, Üstad Hazretlerinin, Hz. Hızır (a.s) ile görüşmüş olması mümkün ve kuvvetle muhtemeldir.

İkincisi; şu cümleler "makam-ı Hızır"ın tarikat mesleğine değil ehl-i keşif ve şuhud mertebesine ulaşanların hepsine şamil olduğuna işaret ediyor:

"... Tevatür derecesinde, ehl-i şuhud ve keşif olan evliyanın Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve ispat eder. Hatta makamat-ı velâyette bir makam vardır ki, 'makam-ı Hızır' tabir edilir. O makama gelen bir velî, Hızır’dan ders alır ve Hızır ile görüşür. Fakat bazen o makam sahibi, yanlış olarak ayn-ı Hızır telâkki olunur..."(1)

Üçüncüsü; tarikat mesleği de ehl-i şuhud ve keşifin yürüdüğü mühim bir yoldur. Üstad Hazretleri bu hakikate şu şekilde işaret ediyor:

"Bu iman-ı tahkikînin vusulüne vesile olan bir yolu, velâyet-i kâmile ile keşif ve şuhud ile hakikate yetişmektir. Bu yol ehass-ı havassa mahsustur, iman-ı şuhûdîdir."

"İkinci yol, iman-ı bilgayb cihetinde, sırr-ı vahyin feyziyle, burhanî ve Kur'ânî bir tarzda, akıl ve kalbin imtizacıyla, hakkalyakîn derecesinde bir kuvvetle zaruret ve bedâhet derecesine gelen bir ilmelyakînle hakaik-i imaniyeyi tasdik etmektir."

"Bu ikinci yol, Risaletü'n-Nur'un esası, mayası, temeli, ruhu, hakikati olduğunu has talebeleri görüyorlar. Başkalar dahi insafla baksa, Risaletü'n-Nur hakaik-i imaniyeye muhalif olan yolları gayr-ı mümkin ve muhal ve mümteni derecesinde gösterdiğini görecekler."(2)

Dördüncüsü; bu gibi harika halleri elde etmeyi maksat yapmak, halisen yapılması gereken iman hizmeti ile bağdaşmaz. Üstad Hazretleri bu hakikate şöyle işaret ediyor:

"BEŞİNCİSİ: Sırr-ı tarikati anlamayan bir kısım mutasavvıfe, zayıfları takviye etmek ve gevşekleri teşcî etmek ve şiddet-i hizmetten gelen usanç ve meşakkati tahfif etmek için istenilmeyerek verilen ezvak ve envar ve kerâmâtı hoş görüp meftun olur; ibâdâta, hidemâta ve evrâda tercih etmekle vartaya düşer. Şu risalenin Altıncı Telvihinin Üçüncü Noktasında icmâlen beyan olunduğu ve sair Sözlerde katiyen ispat edilmiştir ki, bu dâr-ı dünya dârü'l-hizmettir, dârü'l-ücret değil. Burada ücretini isteyenler, bâki, daimî meyveleri fâni ve muvakkat bir surete çevirmekle beraber, dünyadaki beka hoşuna gidiyor, müştakane berzaha bakamıyor. Adeta bir cihette dünya hayatını sever; çünkü içinde bir nevi âhireti bulur."

(...)

"SEKİZİNCİ VARTA: Hodgâm, aceleci bir kısım ehl-i sülûk, âhirette alınacak ve koparılacak velâyet meyvelerini, dünyada yemesini ister ve sülûkünde onları istemekle vartaya düşer."

"Halbuki, وَمَا الْحَيٰوةُ الدُّنْيَاۤ اِلاَّ مَتَاعُ الْغُرُورِ gibi âyetlerle ilân edildiği gibi, çok Sözlerle kat’iyen ispat edilmiştir ki, âlem-i bekàda birtek meyve, fâni dünyanın bin bahçesine müreccahtır."

"Onun için, o mübarek meyveleri burada yememeli. Eğer istenilmeyerek yedirilse, şükredilmeli; mükâfat için değil, belki teşvik için bir ihsan-ı İlâhî olarak telâkki edilmeli."(3)

Dipnotlar:

1) bk. Mektubat, Birinci Mektup.

2) bk. Kastamonu Lâhikası, 13. Mektup.

3) bk. Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Dokuzuncu Kısım.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...