İnsan hürriyetini sınırlandırmak, insana bir sıkıntı ve zulüm değil midir?
Değerli Kardeşimiz;
Hürriyet, insana verilen cüz’i iradenin bir sonucudur. Dünyaya imtihan olmak üzere gönderilen insanoğlu, doğru veya yanlış, helal veya haram her şeyi seçebilme konusunda serbest bırakılmıştır. Bu serbesti imtihan olmanın bir gereğidir, aksi düşünülemez.
Şu var ki, İlahi hikmet ve adalet, doğru yolda gitmenin sonucunu cennet, yanlış yolda gitmenin akıbetini de cehennem olarak tayin etmiştir. İnsan nefsi daima kötülüğü emrettiği için, hak yolda yürümek bu nefse ağır gelir. Ama kalp ve akıl doğru ile tatmin olurlar. Demek irade edebilme ve isteme noktasında insanın kabiliyeti sonsuzdur. Ama İlahi şeriat insanın bu sonsuz isteklerini ve arzularını sınırlandırmaya yöneliktir. Zaten din ve iman dediğimiz budur.
Bununla beraber, Kader Risalesinde bu konuyla ilgili başka açıdan sorulan bir soruya üstadımız şöyle cevap vermektedir:
"Eğer desen: Kader bizi böyle bağlamış, hürriyetimizi selb etmiştir. İnbisat ve cevelâna müştak olan kalb ve ruh için kadere iman bir ağırlık, bir sıkıntı vermiyor mu?"
"Elcevap: Kat’a ve asla! Sıkıntı vermediği gibi, nihayetsiz bir hiffet, bir rahatlık ve ravh ve reyhânı veren ve emn ü emânı temin eden bir sürur, bir nur veriyor. Çünkü, insan kadere iman etmezse, küçük bir dairede cüz’î bir serbestiyet, muvakkat bir hürriyet içinde dünya kadar ağır bir yükü, biçare ruhun omuzunda taşımaya mecburdur. Çünkü insan bütün kâinatla alâkadardır. Nihayetsiz makàsıd ve metâlibi var. Kudreti, iradesi, hürriyeti milyondan birisine kâfi gelmediği için, çektiği mânevî sıkıntı ağırlığı ne kadar müthiş ve muvahhiş olduğu anlaşılır."
"İşte, kadere iman, bütün o ağırlığı kaderin sefinesine atar, kemâl-i rahatla, ruh ve kalbin kemâl-i hürriyetiyle kemâlâtında serbest cevelânına meydan veriyor. Yalnız nefs-i emmârenin cüz’î hürriyetini selb eder ve firavuniyetini ve rububiyetini ve keyfemâyeşâ hareketini kırar."(1)
(1) bk. Sözler, Yirmi Altıncı Söz, Üçüncü Mebhas.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü