"İnsanın katl gibi zahirî ve ihtiyarî olan fiilleri, nefsin meyelânına intiha eder... Âdetullah üzerine, irade-i külliye-i İlâhiye, abdin irade-i cüz’iyesine bakar..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Beşincisi: İnsanın katl gibi zahirî ve ihtiyarî olan fiilleri, nefsin meyelanına intiha eder. Cüz-i ihtiyarî denilen şu nefis meyelanı üzerine münazaalar deveran eder."(1)

İnsanın önünde iyi-kötü, hayır-şer, günah-sevab olmak üzere birçok tercihler bulunuyor. Bu tercihlerin olup olmaması müsavidir. İşte insanın iradesi burada devreye girerek bunların arasında bir tercih yapıyor.

İnsanın nefsinde kaynayan müsbet ya da menfi bu şeylerden birisinin tercih edilmesi ancak irade ile yapılabilir. Ki insanın işlemiş olduğu bir cinayet ve hırsızlık bunun en müşahhas ve en zahir bir delili oluyor. Yani işlenen suçlar nefiste kaynayan iyi ya da kötü duyguların bir neticesi oluyor. Bunlar açıkça ortada iken, insanın irade vasfından şüphe etmek ahmaklık olur.

"Altıncısı: Âdetullah üzerine, irade-i külliye-i İlahiye abdin irade-i cüz'iyesine bakar. Yani bunun bir fiile taallukundan sonra, o taalluk eder. Öyle ise cebir yoktur."(2)

Allah küllî iradesini insanın cüz’î iradesine bağlamış ve tercihi insana bırakmıştır. Yani Allah insana "Sen neyi tercih etsen ben onu yaratırım, mes’uliyet sana aittir" diyor. Bu durumda insan iradesi üzerinde Allah’ın bir baskısı bir zorlaması bir cebri söz konusu olamaz.

İnsan ister, Allah yaratır. Bir fiilin aslını Allah yaratır, vasfını insan seçer. Bu durumda fiili yaratan değil, tercih eden mes’uldür.

Kişi camiye de gitse, şer bir yere de gitse yürümeyi yaratan Allah’tır. İsteyen ve tercih eden kul, yaratan ise Allah’tır.

Dünyaya gelen her insan bir kader programına tâbidir. İnsanın ne yapacağını, başına ne geleceğini Yüce Allah ezelî ilminde biliyor. Ancak Allah’ın bilmiş olması, insanın o işi yapmasını zorlamaz. Çünkü Allah, insanın önüne sonsuz seçenekler koymuştur. İnsan kendi iradesini kullanarak, hangi yolu tercih ederse, Allah onu yaratır, mes’uliyet insana aittir.

Bir apartmanın üst katının lütuflarla, bodrum katının ise işkence aletleriyle dolu olduğunu ve bir şahsın bu apartmanın asansörü içerisinde bulunduğunu farz ediniz. Kendisine, apartmanın bu keyfiyeti daha önce anlatılmış bulunan bu zat, üst katın düğmesine bastığında lütuflara mazhar olacak, alt katın düğmesine bastığında ise azaba duçar olacaktır.

Burada iradenin yaptığı tek şey, sadece hangi düğmeye basacağına karar vermesi ve teşebbüse geçmesidir. Asansör ise, o zatın kudret ve iradesiyle değil, belirli fizik ve mekanik kanunlarla hareket etmektedir. Yani, insan üst kata kendi iktidarıyla çıkmadığı gibi, alt kata da kendi iktidarıyla inmemektedir. Bununla beraber asansörün nereye gideceğinin tayini, içindeki şahsın iradesine bırakılmıştır.

İnsanın kendi iradesiyle yaptığı bütün işler, bu ölçüyle değerlendirilebilir. Mesela; Cenab-ı Hak, meyhaneye gitmenin haram, camiye gitmenin ise faziletli olduğunu insanlara bildirmiş bulunmaktadır. İnsan bedeni ise kendi iradesiyle, misaldeki asansör gibi her iki yere de gitmeye müsait bir yapıdadır.

Dipnotlar:

(1) bk. İşârâtü'l-İ'caz, Bakara Suresi, 7. Ayetin Tefsiri.
(2) bk. age.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.256
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

k.toprak

Size nekadar teşekkür etsem bilemiyorum.Allah ne istediniz varsa hayrınıza olacaksa nasip etsin.

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Adem68474

NEFSİN MEYELANI,Herbir duygununda MEYELANI olduğunu gösterir mi İzah edermisiniz....

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Sorularla Risale
Her bir duygunun kendine özgü bir meyalanı bir eğilimi söz konusudur. Duygu denilen şeyin özü zaten meyalandır. Mesela şehvet duygusunun özü menfaate karşı meyilli olmasıdır meyil olmadan duygu çalışmaz. Bunu diğer duygulara da tatbik edebiliriz. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...