İslam dininde illaki devletin hilafet ve saltanatla yönetilmesi konusunda bir kural var mıdır? Bazı kesimler İslamiyet´in yönetim biçiminin baskıcı (İran'daki rejim gibi) ve cumhuriyet karşıtı olduğunu söylüyor. Üstad Bediüzzaman'ın görüşü nedir?
Değerli Kardeşimiz;
Evvela, İslam dini zahir ve sarih bir şekilde yönetim şekli tahsis etmiyor. Yönetim şeklini insanların gelişimine ve bulunduğu çağın ilcaatlarına havale ediyor. Bu sebeple "şu yönetim şekli İslam dininin yönetim şeklidir" diye kati bir hükme gitmek doğru değildir. Kim İslam adına saltanatı ya da dikta rejimlerini savunuyor ise müfteridir. Böyle bir iddianın İslam hukuku açısından bir değeri yoktur.
İkinci olarak, İslam Dini, cumhuriyet ve demokrasinin özünü teşkil eden istişare ve meşvereti şiddetle tavsiye ediyor. Bu hususta bir çok ayet ve hadisler varid olmuştur, şöyle ki: Kur’an-ı Kerim, seçkin insanların bir özelliğini,
“Onlar, aralarında şura yaparlar.”(Şura, 42/38)
şeklinde anlatır. Taraf-ı İlahi'den Hz. Peygambere (asv), şöyle emredilmiştir:
“Yapacağın iş hususunda onlarla meşveret et.” (Al-i İmran, 3/159)
Hz. Ebu Hüreyre der,
“Ben, arkadaşlarıyla Resulullah'tan daha çok istişare eden birini görmedim.”(Tirmizi, Cihad, 35)
Bütün bu âyet ve hadislerin teşviklerine bakıldığında, İslam dinin özüne en yakın yönetim şeklinin "İslam terbiyesinden geçmiş cumhuriyet ve demokrasi" olduğunu söylemek mümkündür. İstibdat rejimlerinden olan saltanat ve onun gibi rejimler, kemal noktasından İslam’a uygun değildir, denilebilir.
Üçüncüsü; meşveret ve cumhuriyet fikri, bizi istibdat ve bencilikten kurtarıp, diğerkâm ve toplumca hareket eden bir millet şekline dönüştürebilir ki, böyle olmak büyük bir güç olmak anlamına gelir. Şahsi menfaatleri peşinde koşan bir adamın baskıcı rejimi ile asla toplum geliştirilemez, aksine iyice hasta eder ve bozar. İslam Aleminin halihazırdaki durumu buna en güzel vesikadır. Öyle ise millet için yaşayan, cumhuriyet ve meşveretin hakim olduğu bir topluma ve yapıya geçmemiz iktiza ediyor ki, tekemmül ve terakki edebilelim.
Dördüncüsü; demokrasi, tüm üye veya vatandaşların organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit haklara sahip olduğu bir yönetim biçimidir, devleti yönetme şeklidir. Her ülke veya toplum kendi kalıplarına ve kendi örfüne göre demokrasiyi tarif edip şekillendirmiştir. Onun için tek kalıp, tek tip demokrasiden bahsedilemez. Acaba hangi demokrasi modeli İslam ile çelişir, bunu tek tek incelemek gerekir. Bütünüyle bir modeli demokrasi olarak esas alıp buna İslam dışı demek çok yanlış ve hatalı olur.
Her ideoloji, kendi fikriyatına uygun bir demokrasi kalıbı ve şekli oluşturmuştur. Ana hatları ile liberal demokrasi, komünist demokrasi, muhafazakar demokrasi, faşist demokrasi gibi bir çok kalıplar vardır. Belki bu kalıplardan bir çoğu İslam’ın ruhu ve esası ile bağdaşmaz, ona tatbik edilemez. Ama genel ve çatı demokrasinin İslam ile çelişen ve çakışan bir noktası yoktur.
Demokrasi, bu zamanın ilcaat ve gereklerine en uygun ve insanlığın tecrübe ile bulabildiği en gelişmiş bir yönetim rejimidir. Bu rejimi İslam’a uyarlayıp İslam’ın fazilet ve adaleti ile beslersek, ortaya mükemmel bir yönetim modeli çıkar.
Beşincisi, istişare ve meşveret dolayısı ile de cumhuriyet ve demokrasi şu sebeplerden dolayı gereklidir:
1. Eğer bir mesele iki veya daha fazla kişiyi ilgilendirdiği halde, o konuda bir kişi karar verirse, diğerlerine haksızlık edilmiş olur.
2. Müşterek işlerde bir kimse tek başına karar vermek istiyorsa bu, ya kendi çıkarını gözetmesinden, ya da kendisini öbür kişilerden üstün görmesinden ileri gelir. Her iki durum da geçerli olamaz.
3. Müşterek işler hakkında karar vermek büyük sorumluluktur. Âhirette hesap vereceğine inanan hiç kimse, bu yükü tek başına yüklenmemelidir. Hz. Peygamber (a.s.v) ashabı ile istişare ettiği gibi, ondan sonra ashab da bunu yapmıştır. Mesela, halife seçimi, mürtedlerle savaş, şarap içenlere verilecek ceza, Irak arazisinin durumu gibi birçok konuda müşavere yapmışlardır.
4. Hazreti Ebu Bekir (ra)’in de seçiliş şekli cumhuriyet ve demokrasiyi andıran bir seçim şeklidir. Bütün bunların ışığında meseleye bakacak olursak, İslam belli bir yönetim rejimi tayin etmemiş de olsa, bazı esaslarına işaret etmiştir ve bu esaslar cumhuriyet ve demokrasiye daha yakın duruyor. Yani demokrasinin temel ve çatı manasını ve tarifini İslam dışı olarak görmek tam bir ihatasızlık ve cehalet örneğidir.
Ama bizim bazı radikal ve ihatasız bidat mezhepler, siyasi kaygılar ile Batı'dan gelen her şeye düşmanlık ettikleri için, demokrasiyi de sırf bu yüzden inkâr ediyorlar. Avam insanları da etkilemek için ideolojik demokratik kalıplarını örnek veriyorlar. Mesela komünist, faşist demokrasi anlayışlarının İslam ile bağdaşmayan yönlerini gösteriyorlar. Halbuki bizde demokrasi modelini kendi inanç ve kültürümüz ile yorumlayıp, yeni bir kamil yönetim formatı oluşturabiliriz. Bunun şirkle küfürle İslam dışılıkla ne ilgisi olabilir, anlamak çok zor.
Özet olarak; cumhuriyet ve demokrasi İslam ile yeniden yorumlanıp, İslam ülkelerine yönetim modeli olarak esas alınabilir. Hilafet, İslam toplumlarının siyasi ve iktisadi birliğini temsil eden sembolik bir kavramdır. İslam toplumunun birliğini temsil eden demokratik bir kurum ve onun seçilmiş başkanı pekala hilafeti de deruhte ve temsil edebilir. Bediüzzaman da bu manayı ifade etmiştir, diye düşünüyoruz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Kavramların kendisini o kavram yapan asıl özellikleri vardır. Su ıslatıcıdır, ateş yakıcıdır mesela. Biz bu asılları dikkate almadan veya o kavramdan o aslı çıkararak kavramları kullanırsak ateşi su, suyu ateş yapmış oluruz. Benzer bir şekilde asıl olmayan özellikler başka bir kavramda da bulunursa "bu ikisi aynı şeydir" demeyiz. Örneğin masanın da kedinin de 4 ayağı vardır. Ama sırf bu benzerlikten ötürü kedi ile masa aynı şey dersek yanlış yapmış oluruz. Sizin yazınızda da bu yanlışları görüyorum. Demokrasi Batı'dan gelme bir kavramdır ve bu kavram kullanılacağı zaman onun aslı olan özellikler dikkate alınarak demokrasinin kullanılması gerekir. Demokrasi iki kelimenin birleşimidir: halk ve iktidar. Yani kelime manası olarak halkın egemenliği demektir ki bunun anlamı da "kuralları doğrudan veya dolaylı olarak halk koyar"dır. Bu anlamın İslam ile çelişkisi ise ortadadır. Zira İslam'a göre "Hüküm ancak Allah'ındır" (Yusuf 40). Daha isminden bu şirki kendisinde barındıran bu sistemin İslam ile bağdaşabileceğini söylemek hatalıdır ve çok büyük bir yanlıştır. İşte burada yukarıda kavramlar hakkında anlattığım birinci yanlışı sizin yazınızda görüyorum. Demokrasinin aslını bırakıp kavramı değiştiriyorsunuz sonra bu değiştirilmiş demokrasi üzerine yazınızı bina ediyorsunuz.
Başlarda bahsettiğim, kavramlar hakkındaki 2. hatanız da muşaveret gibi ortak özellikleri dikkate alarak İslam ile demokrasinin bağdaşabileceğini söylemenizdir. Siz muşavereti neden demokrasi içerisinde ele alıyorsunuz ki? Muşaveret sadece demokraside olan bir kavram değildir. Demokrasi bir pakettir. Muşaveret de bu paket içerisindeki bir unsurdur. Demokrasi = muşaveret gibi alıp muşaveretin İslam'ın emrettiği bir şey olmasından hareket ederek kediyle masayı aynı kabul ediyorsunuz. Bu ise bir cinayettir. Siz demokrasiyi böyle ele aldıktan sonra demokrasinin İslam ile bağdaşmasını söylüyorsunuz ve size itibar eden halk bunu okuduktan sonra siyasetçilerin kullandıkları demokrasiyle sizin kastettiğinizi karıştırıyor ve bu şekilde sapıyorlar. Kısacası kavramları tahrif etmeyin! Nasıl vaz edildiyse veya toplumlarda asıl anlaşılan manası ne ise kavramları o şekilde kullanın!
Hay ağzına yüreğine sağlık kardeşim. Nerden bakarsan bak baştan aşağı şirk. Cumhuriyet tarihine dikkat edin. Ne zaman muhafazakar demokratlar başa geldi ise o zaman toplum çok daha bozulmuştur ve bu günde lut kavmine dönmüştür. Bu yazınızı alıyorum izniniz ile...
DEMOKRASİ LAİKLİĞİN (ŞİRKİN) GÜVENCESİDİR
EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ ALLAHINDIR.
“Tahkiki imanın kuvveti delillerinde değil, teslimiyetindedir.”
✔ Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. / Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendileridir. / Münafıklara, “Allah’ın indirdiğine (Kur’an’a) ve Peygambere gelin” dendiği zaman, onların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün. / Onların çoğu ortak koşmadan Allah’a iman etmezler.
(Ahzap Suresi 36. Ayet / Maide Suresi 44. Ayet / Nisa Suresi 61. Ayet / Yusuf Suresi 106. Ayet)
✔ (Ey Resûlüm!) Hem (o kitâbı,) onların arasında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiği şeylerin (hükümlerin) bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın diye (indirdik). Buna rağmen (sana indirilen hükümden) yüz çevirirlerse, artık bil ki Allah ancak, onlara bazı günahları yüzünden bir musîbet vermek istiyor. Ve şübhesiz ki insanların bir çoğu, gerçekten fâsıktırlar. Yoksa câhiliye hükmünü mü istiyorlar? Artık kat‘î olarak îmân edecek bir kavim için, Allah’dan daha güzel kim hüküm verebilir?
(Maide Suresi 49-50. Ayetler)
✔ Sen onların dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki: “Asıl doğru yol ancak Allah’ın yoludur.” Eğer sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan, bilesin ki artık Allah sana ne dost ne de yardımcı olacaktır.
(Bakara Suresi 120. Ayet)
“İman, dağlar kadar günahı kaldırır, ama zerre şüpheyi kaldırmaz!”
(İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe)
Ey nefis! Eğer takvâ ve amel-i salih ile Hâlıkını razı ettiysen, halkın rızasını tahsile lüzum yoktur; o kâfidir. Eğer halk da Allah’ın hesabına rıza ve muhabbet gösterirlerse, iyidir. Şayet onlarınki dünya hesabına olursa, kıymeti yoktur. Çünkü onlar da senin gibi âciz kullardır. Maahaza, ikinci şıkkı takip etmekte şirk-i hafî olduğu gibi, tahsili de mümkün değildir.
(Said-i Nursi, Mesnevi-i Nuriye, Zerre)
Sadece "seçme hakkı" (o da şart değil) benzerliğinden demokrasiye şeriat demek, Suyun niteliği (Saydam ve Akışkanlığı) na benziyor diye içkiye su demekten farksızdır.
İslam da Meşveret Demokrasi Değildir.
Meşveretin 3 Temel Özelliği
✔ Bir yönetim şekli değil, yönetici vasfını ifade eder.
✔ Karar alma mercii değil, sadece bir danışma meclisidir.
✔ Ve herkese değil, sadece işin ehli olan insanlara danışılır.
Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah'a güven, doğrusu Allah güvenenleri sever.
(Ali İmran Suresi 159. Ayet)