"Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın." ifadesiyle; Üstad, ne demek istiyor?
Değerli Kardeşimiz;
Söz konusu mektuptan alakalı cümleleri buraya alıyoruz:
"O şakirtlerin gayet keskin kalb basireti şöyle bir hakikati anlamış ki: Risale-i Nur’la hizmet ise, imanı kurtarıyor; tarikat ve şeyhlik ise, velâyet mertebeleri kazandırıyor. Bir adamın imanını kurtarmak ise, on mü’mini velâyet derecesine çıkarmaktan daha mühim ve daha sevaplıdır. Çünkü iman, saadet-i ebediyeyi kazandırdığı için bir mü’mine, küre-i arz kadar bir saltanat-ı bakiyeyi temin eder. Velâyet ise, mü’minin cennetini genişlettirir, parlattırır. Bir adamı sultan yapmak, on neferi paşa yapmaktan ne kadar yüksek ise, bir adamın imanını kurtarmak, on adamı velî yapmaktan daha sevaplı bir hizmettir."
"İşte bu dakik sırrı, senin Ispartalı kardeşlerin bir kısmının akılları görmese de umumunun keskin kalbleri görmüş ki, benim gibi biçare günahkâr bir adamın arkadaşlığını evliyalara, belki de eğer bulunsaydı müctehidlere dahi tercih ettiler."
"Bu hakikata binaen, bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, 'Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım.' dese, sen Risale-i Nur’u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın."(1)
Söz konusu mektupta tafsilatlı izah vardır. İcmalen şu mana nazara verilmek istenmiştir:
Bu zaman, imanı kurtarma zamanıdır. Bir taraftan kendimizi kurtarırken, diğer yandan başkasına da el atmaya çalışacağız.
Kendimizi bir yangından kurtardıktan sonra, hamama gidip yıkanmak sonra da lokantaya uğrayıp karnımızı doyurmak mı daha doğru bir davranış olur; yoksa diğer yangınzedelerin imdadına koşmak mı? Hiç şüphesiz ikinci halimiz daha isabetli olacaktır.
İşte Üstadımız da bu zamanda çok dehşetli manevî yangınların olduğunu, bu yangından kendimizi kurtardıktan sonra, başkalarına el atmamıza çalışmaya teşvik ediyor. Nitekim Isparta Nur talelebeleri de bunu yapmıştır.
Eskiden şartların icabı olarak, tarikat ehli inzivaya çekilir ve kendini kurtarmaya çalışırdı. Bu hal, zaman için doğruydu. Ancak bu zamanda şartlar değiştiği için, bir kenara çekilip, sadece kendimizi kurtarmaya çalışsak, kendi nefsimizi düşünmek doğru değildir. Böyle yapmamız halinde ne kendimizi ne de neslimizi de kurtaramayız. Zira eninde sonunda yangının ucu gelip bize dayanacaktır. Zira artık dünya bir köy haline gelmiştir; komşunun tahribatı bizi de etkilemektedir.
Üstad hazretlerinin Tarihçe-i Hayatta geçen şu ifadeleri de onun şefkatini ortaya koymaktadır:;
“Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmağa koşuyorum.”
Üstad Hazretleri bir ömür boyu insanların imanlarını kurtarmaya koşmuş, şefkatinin ne derece ileri olduğunu göstermiştir. Güz mevsiminde sararan yapraklardan, ölümle karşı karşıya bulunan küçük hayvanlara kadar uzanan o büyük şefkat, elbette insanların âhirette ebediyen azap çekmeleri tehlikesine karşı lakayd kalamazdı. Nitekim kalmamış ve bütün ömrü boyunca insanların imanlarını kurtarmak için yılmadan, usanmadan, hapislere, zindanlara, sürgünlere beş para ehemmiyet vermeden çalışmıştır.
(1) bk. Kastamonu Lahikası, (52. Mektup, Feyzi Kardeşim).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar