"Korku ve tamâ" nasıl ihlası kırar, örnek verir misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Havf damarı yani korku hissi; insanın tehlikelerden sakınması için verilmiş bir duygudur. Asıl korku Allah’ın gadabından, cehennem ateşinden, imansız ölmekten korkmaktır. Korku ve tama, doğrudan ihlası yok etmez, ancak ihlasın kırılmasına ve zedelenmesine zemin hazırlar.
Dessas zalimler, insanın bu korku damarını tahrik edip kendi saltanatlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. "Aman şu cemaate gitme mimlenirsin, siciline işlerler memur-amir olamazsın; aman şu tarikata bağlanma dünyevî istikbalin heba olur" diyerek, insanların korku damarını tahrik ederek onları iman ve Kur’ân hizmetinden soğutmaya veya uzaklaştırmaya çalışıyorlar. Üstadımızın döneminde bu bariz bir şekilde kullanılmıştır. Öyle ki, o dönemlerde insanlar, Nur talebelerine açıktan selam vermekten bile korkar ve çekinir hâle gelmişlerdir.
Mesela, makam sahibi bir Nur talebesi, makamının elinden alınması korkusu ya da terfi edememe endişesi ile Risale-i Nur'a yeterince hizmet edemez, bu da ihlasın zedelenmesine ve kırılmasına ciddi bir sebeptir, ihlas ile bağdaşmayacak bir durumdur. Onuncu Lem'a da buna benzer misaller zikredilmiştir.
Dünya malına tamahkâr olan birisi, daha fazla mal kazanma endişesiyle iman ve Kur’ân hizmetine samimi ve ihlas ile sarılamaz. Risale-i Nur'da tama ile kast edilen, daha ziyade, rızık ve maîşet konusunda gösterilen hırstır. Üstad Hazretlerine göre, bu tama zafiyeti birçok ehl-i diyanetin ehl-i dünya ve ehl-i dalâlet tarafından avlanmasına yol açmıştır.
Cenab-ı Hakk'ın Rezzâk-ı Hakiki olduğundan, rızkın da kaderle tayin edilmiş bulunduğundan gafil olmak; Rahmân, Rahîm ve Kerîm olan Rabb'in rahmetini itham etmek, keremini hafife almaktır. Cenab-ı Hakk’ı Rezzak-ı Hakiki bilen kişi, sebeplere fazla ehemmiyet vermez, başkalarına yüzsuyu dökmez. Ayrıca helal ve meşru rızık insanın aczine ve fakrına binaen gelir. Kanaat edip iktisatla davranan bir kimse hiçbir zaman darlık ve yokluğa maruz kalmaz.
Üstad Hazretleri, ehl-i dünyanın, parasını ucuza satmayacağını, çok cüz'î bir dünyalık karşılığında bile ya insanların vicdanlarını yahut bazı mukaddesatı rüşvet olarak almak isteyeceklerini ifade eder. Üstad Hazretlerinin bu hususta dostlarına tembihatı çok nettir:
"Evet, ehl-i dünya, hususan ehl-i dalâlet, parasını ucuz vermez, pek pahalı satar. Bir senelik hayat-ı dünyeviyeye bir derece yardım edecek bir mala mukabil, hadsiz bir hayat-ı ebediyeyi tahrip etmeye bazen vesile olur. O pis hırsla, gazab-ı İlahîyi kendine celb eder ve ehl-i dalâletin rızasını celbe çalışır."
"Ey kardeşlerim! Eğer ehl-i dünyanın dalkavukları ve ehl-i dalâletin münafıkları, sizi, insaniyetin şu zayıf damarı olan tama' yüzünden yakalasalar, geçen hakikati düşünüp, bu fakir kardeşinizi numûne-i imtisal ediniz."(1)
(1) bk. Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Altıncı Risale.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü