"Kuvâ-yı insaniye tahdit edilmediğinden cinayeti büyük olur." başlıklı yeri izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Kuvâ-yı İnsaniye Tahdit Edilmediğinden Cinayeti Büyük Olur"
"Hayvanın hilafına, insandaki kuvâlar fıtrî tahdit olmamış. Onda çıkan hayr ü şer, lâyetenâhî gider.
Onda olan hodgâmlık, bundan çıkan hodbinlik, gurur, inat birleşse, öyle günah oluyor ki beşer şimdiye kadar
Ona isim bulmamış. Cehennemin lüzumuna delil olduğu gibi, cezası da yalnız cehennem olabilir.
Hem mesela, bir adam tek yalancı sözünü doğru göstermek için, İslam'ın felaketini kalben arzu eder.
Şu zaman da gösterdi: Cehennem lüzumsuz olmaz, cennet ucuz değildir." (Sözler, Lemeat, Kuvâ-yı insaniye tahdit edilmediğinden...)
İnsanın fıtratında üç temel kuvve vardır. Bunlar kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i akliye.
Allah, üç kuvveye bir sınır koymamış ve bir miktar tayin etmemiştir.
Kuvve-i şeheviye, menfaatleri celp kuvvesi olduğuna göre, servet ve makam sahibi olmak, başkalarına üstün gelmek, onlara hükmetmek de bu kuvve ile alâkalıdır. Bu kuvvenin ölçüsüz kullanılmasından tahakkümler ve zulümler meydana gelir.
Şehvetin de ifrat ve tefrit mertebesi vardır. Şehvetin ifrat mertebesi, menfaat uğruna namus ve ırzlara tecavüz etmektir. Haram helal demeden her menfaatin peşinde koşmak ve âdeta menfaati ilah yerine koymaktır.
Kuvve-i şeheviye İşaratü’l-İ’caz'da şu şekilde tarif ediliyor:
"Mesela, kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helaale ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları pâyimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki, helaline şehveti var, harama yoktur." (İşaratü'l-İ'caz, Fatiha Suresi Tefsiri.)
Menfaatleri elde etmek noktasında şehvetin en ehemmiyetli esası kuvvettir. Bu yüzden şehvete tapan sapkın insanlar kuvvete de tapar ve onu elde etmek için her yolu dener.
Kuvve-i gadabiye, zararları defetme kuvvesidir. İnsandaki öfke ve gadap duygusu istikametten uzaklaşır yani vasattan çıkarsa zulüm ve haksızlıklara yönelir. Bunun temelinde yine ene’nin şerli yüzünün inkişaf etmesi ve yeşermesi yatıyor.
Kuvve-i Gadabiye İşaratü’l-İ’caz'da şu şekilde tarif ediliyor:
"Ve keza, kuvve-i gadabiyenin tefrit mertebesi, cebanettir ki korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne manevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz." (bk. age.)
Kuvve-i gadabiyenin ifrat mertebesi tehevvürdür ki, aşırı öfkelenmek, aşırı derecede kızmak ve köpürmektir. Bütün zulüm ve haksızlıkların kaynağı bu kuvvenin ifrat mertebesinden meydana gelir. Maddi ve manevi hiçbir şeyden çekinmeyen kimseler her türlü zulmü ve haksızlığı yaparlar. Nemrut, Firavun ve Şeddad gibi zındıklar ve zalimler buna misaldir.
Bu kuvvenin tefrit merbesi ise cebanettir yani korkaklıktır. İstikameti ve vasatı olan şecaatttir. Hak için canını verir, haksızlıktan ise çekinir.
Kuvve-i Akliye:
Akıl; kavrayış, zekâ, idrak etme ve düşünme aletidir.
Akıl; hak ve batılı, hayır ve şerri, kemal ve noksanı, faydalıyı ve zararlıyı birbirinden tefrik edip insanı doğru yola sevk eden ilahî bir nur, Rabbanî bir mürşid ve manevî bir kuvvettir.
Kuvve-i Akliye, İşaratü’l-İ’caz'da şu şekilde tarif ediliyor:
"Ve keza, kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabâvettir ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder; bâtılı bâtıl bilir, içtinab eder." (bk. age.)
Kuvve-i akliyenin ifrat mertebesinde aşırıya giden materyalistler maddeye ezeliyet vererek Allah’ı inkâr etmişlerdir. Bunları inkâra ve küfre sürükleyen şey, ene’nin şerli yüzünün inkişaf edip yeşermesidir. Bunlar her şeyin içyüzünü ve hakikatini maddeye verip, metafizik âlemini tamamı ile inkâr ediyorlar.
İnsanın diğer bütün duyguları ve latifeleri bu üç temel kuvveden beslenir ve gücünü bunlardan alırlar. Bu duyguların bir sınırı olmadığı için, insanın şerri de hayrı da buna göre büyük ve dehşetli oluyor. Bu duygular ifrat makamında Firavunlar, Şeddatlar, Nemrutlar, Deccaller çıkardığı gibi, vasat makamında da nebiler, sıddıklar, evliyalar ve âlimleri yetiştirmiştir.
Hodgamlık, benlik, gurur, inat, zulüm gibi çirkin fiiller ve kötü hasletler, bu üç kuvvenin ifrat ve tefrit mertebesinden doğuyor. İnsan basit bir meselede haklı çıkmak uğruna, bir kasabanın mahvedilmesini arzu ediyor ve bazen de harap ediyor. İnsanın bu dehşetli zulmünü ise; ancak cehennem gibi dehşetli bir azap temizler.
Dünyadaki bütün kavgaların ve zulümlerin temelinde bu üç kuvvenin ifrat ve tefritte kullanılması vardır. Bütün güzelliklerin ve adaletlerin temelinde de bu üç duygunun istikamette kullanılması vardır. Fıtrî bir kaydı olmayan bu duygulara şeriat bir sınır tayin ediyor. Şayet sınır koymamış olsa idi, insanlar zulüm ve vahşette hayvanlardan daha muzır bir şekle girer, dünya yaşanmaz bir yer olurdu. Nitekim mazide de günümüzde de bunun çok acı misalleri görülmüş ve nice vahşetler yaşanmıştır.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü