"Mantık" ne demektir?

Soru Detayı

Üstad "mantık" kelimesini hangi anlamda kullanıyor? Acaba İbni Sina'nın ve bundan dolayı Aristo'nun mantık ilmi anlamında mı kullanıyor? Veya belirli bir mantık ekolünü kast etmeden, sadece "doğru bir sonuç çıkarma" anlamında mı kullanıyor?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Mantık; fizik, kimya ve matematik gibi bir alet ilmidir. Her fikir ve ideoloji mantık ilmini, kendi değerlerini ispat etmekte bir vasıta olarak kullanabilir.

Mantık ilminde herkesin üstünde ittifak ettiği kati ve kesin hükümler olduğu gibi, şahsi ve indi fikirler de bulanabilir. Risale-i Nurlar herkesçe kabul görüp, üzerinde ittifak edilmiş kati ve kesin olan mantık kaidelerini ele almıştır.

Risale-i Nurlar belli bir fikir ya da filozofun şahsi ve indi mantığı ile ilgilenmiyor diyebiliriz. Hatta kendine mahsus kıyas-ı temsil gibi yeni mantık esaslarını getirmiştir.

"Bir sual: Diyorsunuz ki: "Sen Sözlerde kıyas-ı temsilî çok istimal ediyorsun. Halbuki, fenn-i mantıkça, kıyas-ı temsilî yakîni ifade etmiyor. Mesâil-i yakîniyede burhan-ı mantıkî lâzımdır. Kıyası temsilî, usul-ü fıkıh ulemasınca zann-ı galip kâfi olan metâlipte istimal edilir. Hem de, sen temsilâtı bazı hikâyeler suretinde zikrediyorsun. Hikâye hayalî olur, hakikî olmaz, vakıa muhalif olur."

"Elcevap: İlm-i mantıkça, çendan, "Kıyas-ı temsilî, yakîn-i kat'î ifade etmiyor." denilmiş. Fakat kıyas-ı temsilînin bir nev'i var ki, mantığın yakînî burhanından çok kuvvetlidir ve mantığın birinci şeklinin birinci darbından daha yakînîdir. O kısım da şudur ki:"

"Bir temsil-i cüz'î vasıtasıyla bir hakikat-i küllînin ucunu gösterip, hükmü o hakikate bina ediyor; o hakikatin kanununu, bir hususî maddede gösteriyor-tâ o hakikat-i uzmâ bilinsin ve cüz'î maddeler ona ircâ edilsin. Meselâ, "Güneş, nuraniyet vasıtasıyla, birtek zat iken her parlak şeyin yanında bulunuyor." temsiliyle bir kanun-u hakikat gösteriliyor ki, nur ve nuranî için kayıt olamaz, uzak ve yakın bir olur, az ve çok müsavi olur, mekân onu zaptedemez."

"Hem meselâ, "ağacın meyveleri, yaprakları bir anda, bir tarzda, kolaylıkla ve mükemmel olarak birtek merkezde, bir kanun-u emrî ile teşkili ve tasviri" bir temsildir ki, muazzam bir hakikatin ve küllî bir kanunun ucunu gösterir. O hakikat ve o hakikatin kanununu gayet kat'î bir surette ispat eder ki, o koca kâinat dahi şu ağaç gibi o kanun-u hakikatin ve o sırr-ı ehadiyetin bir mazharıdır, bir meydan-ı cevelânıdır."

"İşte, bütün Sözlerdeki kıyâsât-ı temsiliyeler bu çeşittirler ki, burhan-ı kat'î-yi mantıkîden daha kuvvetli, daha yakînîdirler."(1)

Kıyas-ı temsilî metodu; kâinatta söz konusu olan umumi bir kaideyi belli bir eşyada (cüz’î) belirleyip, o kaidenin aynı kategoriye giren tüm cüzlerinde de geçerli olduğu neticesine ulaşmayı hedefler. Güneşin nurlu bir varlık olmasından dolayı her parlak şeyde yansıması cüz’î bir kaidedir. Bu kaideden hareketle “Her nuranî varlık parlak şeylerde yansıyabilir” küllî neticesine ulaşılır. Bu metodu, mantığın bütün kaideleri göre, kıyasın ya tüme varım (istikra), ya da temsilin alt bölümlerinden birine dâhil edebiliriz.

Kıyası temsilinin en parlak yüzü, külliyi cüzide bulmak ve daha sonra külliyete intikal etmektir. Çok insan bir anda külliye intikal edemez, ama cüziden külliye intikal edebilir. Zira küllinin can damarının birisi cüzide de atıyor. İşte kıyas-ı temsili cüzide atan bu damarı tutturmak ile bütün vücudun damarlarına intikal ettirip, diğer sahaları da fark ettiriyor.

İnsan ile insanlık mefhumlarından insan cüzi, insanlık ise küllidir. İnsanlıktaki acıkma hissini anlamak için, bir ferdin acıkma hissini anlamak kâfidir. Bunun için bütün insanları tek tek dolaşmaya lüzum yoktur, zaten bunu yapmak için de ne imkân ne de zaman müsaittir. Öyle ise insanlığın bir ferdini temsil getirip, bütün insanlığa intikal etmek en sağlam ve en kati bir yoldur denilebilir.

Risale-i Nurlardaki bütün temsiller, kâinatta mevcut olan külli kanun ve kaidelerin uçları ve cüzileri mesabesinde olduğu için, ehemmiyeti ve kıymeti olmayan hikâye ve temsiller ile karıştırılmamalıdır. Mesela Birinci Söz'deki bedevinin bir reisin adı ile gezmesindeki hakikat, kâinattaki her şeyin Allah namına hareket etmesinin bir ucu, bir dürbünü hem de muşahhas bir timsali olmasından, tam manası ile külli bir hakikattir. Bedevi

Burhan-ı kat'î-yi mantıkî: Mantıkta katiyet ifade eden metotlardır. "Güneş varsa gündüzdür. Şu anda gündüz var, öyle ise şu anda güneş var" kaidesi, önermeler içinde en kesin ve kati olanıdır. Üstad Hazretleri Risale-i Nurlardaki kıyas-ı temsil bu kaideden bile daha kuvvetlidir diyor. Risale-i Nurlardaki iman hakikatlerinde akıl ve kalbin tam teslim olması, bu kıyas-ı temsilin katiyetinden ileri geliyor.

Mantığın birinci ve en güçlü kaidesi olan kıyas-ı iktiranîdir. Kıyas-ı iktiranî önermelerden oluşur. Birinciye küçük, ikinciye büyük önerme adı verilir. Önermelerde tekrar eden mefhuma ise hadd-i evsat yani orta mefhum denir. Bu iktirani kaidesinin kuvvet ve katiyet noktasından dereceleri vardır.

Bunlar kuvvet sırası ile şu şekildedir:

1. Kıyas-ı iktiranînin birinci şeklinde; orta mefhum (hadd-i evsat), birincide yüklem (suğrada mahmül), ikincide öznedir. (kübrada mevzu). Bunun birinci şıkkında ise; birinci ve ikinciler müsbet ve küllîdir, dolayısıyla netice müsbet ve küllî olur. “Bütün cisimler sonradan yaratılmıştır, sonradan yaratılan her şey değişkendir, o zaman bütün cisimler değişkendir” önermesi, kıyasın birinci kısmının birinci şıkkına girer.

Bunun yanında diğer şekiller de vardır. Ancak bunlar, birinci şık önerme kadar güçlü değillerdir.

2. Kıyasın ikinci şekli; birinci ve ikinciler küllî, fakat birinci müsbet, ikincisi menfi olur. Netice ise menfi küllî olarak gerçekleşir. Meselâ; “Bütün cisimler mürekkeptir, mürekkep olan hiç bir şey kadim değildir, o zaman cisimlerden hiç bir şey kadim değildir.”

3. Üçüncü şekli; birinci ve ikinciler müsbet, fakat birincisi cüz’î olursa, netice müsbet cüz’î olarak gerçekleşir. “Bazı cisimler mürekkeptir, mürekkep olanların hepsi sonradan yaratılmıştır, o zaman bazı cisimler sonradan yaratılmıştır.” önermesi gibi.

4. Dördüncü şekli ise; birincisi müsbet cüz’î, ikincisi müsbet küllî ve netice de menfi cüz’î olur. “Bazı cisimler mürekkeptir, mürekkep hiç bir şey kadim değildir, öyle ise, bazı cisimler kadim değildir” dördüncü şıkka örnektir.

Neticenin kesinlik derecesi bakımından en güçlü önerme, birinci şeklin birinci şıkkıdır. Bu önermede netice hem müsbet hem de küllîdir. İkinci şık ise menfi küllîyi netice verdiğinden, birincisinden zayıf, fakat müsbet cüz’î netice veren üçüncü şıktan daha kuvvetlidir. Üçüncü şık ise, ikincisinden zayıf, fakat menfi cüz’îyi netice veren dördüncü şıktan daha güçlüdür. Dolayısıyla en zayıf önerme, dördüncü şıkkın ifade ettiği önermedir, çünkü bu önermenin neticesi hem olumlu hem de küllîlikten mahrumdur. (Molla Fenari, Îsâgûcî Şerhi, 1985: 51 vd.)

(1) bk. Sözler, Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...