"Meşhurdur ki, hilal-i îde bakarlardı. Kimse bir şey görmedi. İhtiyar bir zat yemin ederek 'Hilali gördüm.' dedi. Halbuki gördüğü hilal değil, kirpiğinin takavvüs etmiş beyaz bir kılıydı. O kıl nerede, kamer nerede?" İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Meşhurdur ki, hilâl-i îde bakarlardı. Kimse bir şey görmedi. İhtiyar bir zât yemin ederek 'Hilâli gördüm.' dedi. Halbuki gördüğü hilâl değil, kirpiğinin takavvüs etmiş beyaz bir kılıydı. O kıl nerede, kamer nerede? Harekât-ı zerrat nerede, fâil-i teşkil-i envâ nerede?" (Mektubat, Hakikat Çekirdekleri: 12.)

İnsanın nazarı en fazla bir iş ile meşgul olabilir, aynı anda başka bir iş ile meşgul olsa ya karıştırır ya da ikinci işi idrak edemez. İnsan birinci işe hasr-ı nazar ettiği için, ikinci iş tebeî oluyor, yani ikinci planda kalıyor, fazla dikkat edilmiyor. Bu yüzden ikinci işte çok büyük yanılmalar ve hatalar olabiliyor.

Tebeî nazar; dolaylı bakış, bir şeye bağlı kalarak başkalarına bakma demektir. Yani bakış gayesinin dışındaki kasti olmayan bütün bakışlar tebeîdir.

Mesela, aynaya kendimizi görmek için bakıyorsak, bu bakış tebeîdir. Şayet aynayı temizlemek için veya satın alacağımız bir aynanın nasıl olduğunu kontrol etmek için bakıyorsak, o zaman o aynadaki görüntümüze bakışımız tebeî olur.

Temsildeki ihtiyar zatın dikkat kesildiği birinci iş, gökte hilali görmektir. Bu yüzden o zat bütün dikkatini ve nazarını hilali görmeye teksif ediyor. O esnada gözüne hilale benzer bir kıl ilişiyor; bu kıla dikkat kesilmediği için onu hilal zannediyor. Kılın hilal olma ihtimali imkânsız iken, o ihtiyar zat dikkat eksikliğinden dolayı bu imkânsızı mümkün gibi görüyor.

İnsanın nazarı teakubî olduğu için, yani bir işi bitirmeden diğer bir işe intikal edemediği için, ikinci derecedeki işler birinci işe nazaran daima geride kalıyor ve keyfiyetli olmuyor. Bu mana her hususta böyledir.

Hâlbuki ay nerede saçının teli nerede. Ama tebeî bir nazarla baktığı için bunu fark edemiyor, kılı ay zannediyor. Hâlbuki o ihtiyar dikkatli bir nazarla kıla baksa idi, onun ay olmadığını görüp kendi haline gülecekti.

Materyalistlerin, tabiatperestlerin ve esbabperestlerin durumu da bu ihtiyar zatın durumu gibidir. Onlar da sadece maddeye kilitlendiği, her şeye tebeî bir nazarla baktıkları için, onun arkasında hükmeden sonsuz kudreti göremiyorlar. Oysa kudrete nazar etseler, kendi hallerine gülecekler. Çünkü kâinat ve içindeki bütün mevcudat muazzam bir sanat harikasıdır. Bu harika işleri şuursuz atomlara vermek, o ihtiyar adamın saç teline ay demesinden daha gülünç durum ve daha ahmakça bir yaklaşımdır.

İnsan kâinat kitabının kâtibini ararken, bütün dikkatini kâtibe veriyor, önüne çıkan sebeplere de dikkat kesilmediği için onları kâtip ve fail zanneder. Sebeplerin kâtip olma ihtimali muhal iken, tebeî nazarla baktığı için imkânsızı mümkün görüyor.

Bir tohum ve çekirdek, Allah’ın kudretine bir perde ve bir sebeptir. Çekirdek ve tohumun mahiyeti gayet basit ve zayıf iken, ondan çıkan ağaç gayet mükemmeldir ve çok sanatlıdır. Böyle bir sebebin, böyle bir neticeyi yaratıp, bütün işlerini tedbir ve idare etmesi mümkün değildir. O çekirdek ve tohum her şeye kudreti yeten bir zatın (Allah'ın) memuru ve hizmetkârıdır.

Bir tohumun ya da çiçeğin bünyesinde çalışan bir atom parçacığı, hareket ve vaziyetini o tohumun ya da çiçeğin umumî nizamına muvafık bir şekilde tanzim etmek zorundadır. Zira atomun her hareketi sistemin bir parçası, bir unsurudur. Rastgele atılacak bir adım ya da hareket o tohum ya da çiçeğin bünyesinin mahvına sebep olur. Bu demek oluyor ki, o atom parçası bütün çiçek ya da tohumun bünyesini ve kâinat ile olan münasebetlerini bilecek bir ilme ve kudrete sahip olması demektir. Bu da cansız, şuursuz ve iradesiz atoma bir nevi sonsuz ilim, irade, kudret vermek mânâsına gelir ki, bu da cehaletin en katmerlisidir.

Böyle çok hikmetli işler yapan zerrelerin ya bütün bedeni bilen bir ilmi ve gören bir gözü var ki ona göre adım atıyor ya da o zerreler her şeyi her şeyi ile bilen sonsuz ilim sahibi, her şeyi gören Allah’ın planı ve sevki ile hareket ediyor. Atomun bütün bedeni ve bedenin kâinat ile olan münasebetlerini bilmesi imkân dâhilinde olmadığına göre, geriye ikinci şık olan Allah’ın sevki ve planı ile hareket ediyor, demek kalıyor.

Zerre ile zerrenin vesile olduğu iş arasında temsildeki kıl ile ay arasındaki gibi azim bir fark bulunuyor. Yani zerre nerede, o zerrenin eli ile yapılan harika işlerin o zerrenin işi olması nerede? Zerrenin o işi yaratması imkânsız bir durum iken, dikkatsiz nazarlar bu imkânsızı mümkün görüyorlar, yani zerrenin o işi yaptığına hükmediyorlar.

İşte kâinata, mahlukata ve hâdisata tebeî nazarla bakanlar bu harika işleri göremiyor ya da sebeplere veriyorlar.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.533
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...