"Muhkemattan olursa veya Kur’ân’ın başka bir yerinde beyan edilmişse, birinci ve ikinci kaziyeleri aynen kabul etmek lâzımdır ve inkârları da küfürdür." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Kur'an’ın her bir ayetinde üç hüküm devamlı olarak bulunur. Bu üç hükmü kabul etmek noktasında mecburiyet ölçüleri değişir ve itikatta hüküm buna göre şekillenir.

Birinci Hüküm: "Kur'an’ın içindeki kelam ve ayetler hakikaten Allah’ın ayeti ve kelamı mıdır?" diye bir hüküm vardır. Burada ihtilaf ve ayrılık bahis mevzuu değildir. Yani bütün tefsir âlimleri Kur'an içindeki ayet ve kelamların Allah’ın olduğunda müttefiktir. Bir kimse, bir tek ayetine; "Bu Allah’ın kelamı değil" derse küfre girer. Burası zaruriyattandır, herkes Kur'an’ın Allah kelamı olduğunu kabul etmek mecburiyetindedir. Bu hükümde ihtilaf caiz değil, küfürdür.

İkinci Hüküm: Kur'an’ı Allah’ın kelamı olduğunu kabul ettikten sonra, ikinci bir hüküm devreye girer. Bu da; "Acaba Allah’ın bu kelam ve ayette kastettiği mana ve murat doğru ve hak mıdır?" Yani -hâşâ-"Allah acaba burada yanılmış olamaz mı?" diye bir sual sorulamaz. Sonsuz ilim sahibi, hatadan ve kusurdan münezzeh olan Allah’ın yanılması ve batıl bir şey kastetmesi düşünülemez. Burada şüphe ve ihtilaf etmek, aynı birinci hükümdeki gibi küfürdür. Allah’ın bu kelamında kastettiği bütün manalar hak ve doğru demek imanın bir icabıdır. Aksi ise küfürdür.

Üçüncü Hüküm: "Acaba Allah bu ayet ve kelamında hangi manayı kastediyor?" Şayet bu kelamını başka bir kelamında izah ediyor ise onu kabul etmek zaruridir. Meselâ; falanca surenin beşinci ayeti falanca surenin ikinci ayetinde izah ediliyor, o zaman biz bu ayeti kendi keyfimize göre tevil edemeyiz, izah edilen ayetteki hüküm ve manayı kabul etmek farz olur, inkâr ise küfür olur. Ya da manası izah gerektirmeyecek kadar açıksa, aynen kabul etmek yine bize farz olur, aksi küfürdür. Onun için kadim ulema; "Mevrid-i nasda içtihada mesağ yoktur" demişlerdir. Yani manası açık olan ayetler üzerinde tevile ruhsat yoktur.

Ama ayetin manası açık değil ise, bir başka ayet ve hadiste de izahı yapılmamış ise, işte burada âlim ve müfessirler kendi anlayış ve ilmine göre tefsir ve tevil yapabilirler. Tabiî yapılan tevil ve tefsirler yine Arapça dil kaidelerine, iman ve Kur'an’ın esaslarına ve tefsir usulüne uygun olmak şartı ile makbuldür. Yani kimse keyfî ve indî tefsir yapamaz. İşte bu kaideler ve usul içinde yapılan birbirine zıt tefsirler bütün caiz olarak kabul edilmiştir. Bir tefsirin diğer tefsire zıt olması küfrü iktiza etmez, hatta günah da sayılmaz. Burada ihtilaf ve farklılık caizdir. Tarihte üç yüz bine yakın farklı tefsirin olması ve hepsinin de makbul müfessirlerce yazılması meseleye ışık tutar. Müfessirlerin ihtilafının sınırları ve ölçüleri bunlardır.

Bu üç hüküm, hadisler için de aynıdır. Yalnız mütevatir hadisler birinci hükümde ayet gibi değildir, farklılık arz eder. Yani her hadis ayet gibi kesinlik kazanmadığı için, "Bu hadis değildir" demek küfür olmaz; ama dalalet olur. Meselâ;, Bakara Suresi'ne, "Acaba bu Allah’ın kelamı mıdır?" dersek küfre düşeriz, ama hadis alimlerince hadis kabul edilen bir hadis-i şerife; "Acaba bu hadis midir?" dersek, bu küfür olmaz, ama dalalet olur. Yani Ehl-i sünnetin dışına çıkmış oluruz, ama dinin dışına çıkmayız.

Diğer iki hüküm ise aynıyla hadisler için de geçerlidir.

"Eğer Kur'anın o kelâmı, başka bir manaya ihtimali olmayan muhkemattan olursa veya Kur'anın başka bir yerinde beyan edilmiş ise, birinci ve ikinci kaziyeleri aynen kabul etmek lâzımdır ve inkârları da küfürdür. Şayet Kur'anın o kelâmı, başka bir manaya ihtimali olan bir nass veya zahir olursa, üçüncü kaziyeyi kabul etmek lâzım olmadığı gibi inkârı da küfür değildir. İşte, müfessirlerin ihtilâfları, ancak ve ancak şu kısma aittir."(1)

Bir ayetin manası çok açık ve kesinlik ifade ediyorsa, artık bu ayeti sağa sola çekmek, üzerinde farklı kanaat serdetmek, tevil ve tabire kalkışmak caiz olmaz. Mü’mine yakışacak hâl, manası belli ve açık olan bu ayeti olduğu gibi kabul etmektir. Yani Allah ayetinde hükmünü kesin bir dil ile belirtmişken, bizim buna zıt bir mana vermemiz ve farklı izahlara gitmemiz -hâşâ- Allah’ı yalanlamak manasına gelir ki, bu tarz yaklaşımlar küfür olur.

Bir de manası net olmayıp tevile açık olan ayetler vardır. Bu ayetler üzerinde âlim ve müfessirlerin tefsir yapması ve ayete farklı ve değişik manalar vermesinde bir mahzur yoktur.

Hulasa; manası açık ve net olan ayetlere muhkem ayetler denilirken, manası kapalı ve tevile açık ayetlere de müteşabih ayetler denir. Muhkem ayetleri olduğu gibi kabul edip onlara herhangi bir tevil yapmadan iman etmek farz iken, müteşabih ayetleri ehil olan âlimlerin tevili ve farklı manalar vermesi de caizdir.

(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi 6. Ayetin Tefsiri.

İlave bilgi için tıklayınız:

- "Bu, Allah’ın kelâmıdır." , "Allah’ca murad olan mana haktır." , "Mana-yı murad, budur." Bu üç kaziyeyi izah eder misiniz?

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 4.963
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...