Münâcat Risalesi'ndeki sekiz mukaddimeyi tasnif eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Münâcât Risalesi'nde sekiz mukaddime vardır. Her mukaddimede de sekiz netice bulunmaktadır. Bu risale, Şualar’da Üçüncü Şua olarak geçmekle beraber, Sekizinci Hüccet-i İmâniye olarak, Asâ-yı Musa mecmuasına girmiştir.
Bu açıdan Münâcat Risalesi’nde, sekiz mukaddime, sekiz netice ve sekizinci hüccet-i imaniye olması bakımından hoş bir tevafuk söz konusudur.
Münâcât Risalesinin başında sekiz neticeyle alâkalı şu ifadeler vardır:
“Bu Sekizinci Hüccet-i İmaniye, vücub-u vücuda ve vahdâniyete delâlet ettiği gibi, hem delâil-i kat’iye ile rububiyetin ihatasına ve kudretinin azametine delâlet eder. Hem hâkimiyetinin ihatasına ve rahmetinin şümulüne dahi delâlet ve ispat eder. Hem kâinatın bütün eczasına hikmetinin ihatasını ve ilminin şümulünü ispat eder.”
“Elhasıl, bu Sekizinci Hüccet-i İmaniyenin her bir mukaddimesinin sekiz neticesi var. Sekiz mukaddimelerin her birinde, sekiz neticeyi delilleriyle ispat eder ki, bu cihette bu Sekizinci Hüccet-i İmaniyede yüksek meziyetler vardır.”(1)
Daha sonraki ifadelerde geçen sıralamada bu sayıya ehadiyet de eklenmektedir. Ancak ehadiyet ve vahdet aynı sayılması durumunda yine sayı sekiz olacaktır:
“Bu Risale-i Münâcât, hem vücûb-u vücud, hem vahdet, hem ehadiyet, hem haşmet-i rububiyet, hem azamet-i kudret, hem vüs’at-i rahmet, hem umumiyet-i hâkimiyet, hem ihata-i ilim, hem şümul-ü hikmet gibi en mühim esasat-ı imaniyeyi hârika bir îcaz içinde fevkalâde bir kat’iyet ve hâlisiyet ve yakîniyet ile ispat eder. Haşre işârâtı ve bilhassa âhirdeki şiddetli işârâtı çok kuvvetlidir.”(2)
Kaldı ki, bu sayılanları birer esas kabul etmek daha uygun olacaktır. Çünkü bu risalede bunlardan başka imana dair delilleri de bulunmaktadır. Nitekim Üstadımız'ın sekiz neticeyi saydıktan sonra “... gibi en mühim esasat-ı imaniyeyi...” buyurması bunu göstermektedir. Sualde geçen sekiz mukaddimeye gelince, bunların sadece ilk cümlelerini vermeyi kâfi görüyoruz:
Birinci Mukaddime:
"Yâ İlahî ve Ya Rabbi! Ben imanın gözüyle ve Kur'an'ın talimiyle ve nuriyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ın dersiyle ve ism-i Hakîm'in göstermesiyle görüyorum ki, semavatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki, böyle intizamiyle senin mevcudiyetine işaret ve delalet etmesin..."
İkinci Mukaddime:
"Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından ihtifa etmiş olan Kadir-i Zülcelâl! Ey Kadir-i Mutlak! Kur'an-ı Hakîminin dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ın talimiyle anladım: Nasıl ki gökler, yıldızlar senin mevcudiyetine ve vahdetine şehadet ederler; öyle de cevv-i sema, bulutlariyle ve şimşekleri ve ra'dları ve rüzgarlariyle ve yağmurlariyle, senin vucüb-u vücuduna ve vahdetine şehadet ederler..."
Üçüncü Mukaddime:
"Ey arz ve semâvâtın Hâlik-ı Zülcelâli! Senin Kur'an-ı Hakiminin ta'limiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatu Vesselam'ın dersiyle iman ettim ve bildim ki, Nasıl semavat yıldızlariyle ve cevv-i feza müştemilatiyle senin vücub-u vücuduna ve senin birliğine ve vahdetine şehadet ediyorlar; öyle de, arz, bütün mahlukatiyle ve ahvaliyle, senin mevcudiyetine ve vahdetine, mevcudatı adedince şehadetler ve işaretler ederler..."
Dördüncü Mukaddime:
"Ey Rabbu'l-berri ve' l-bahr! Kur'an'ın dersiyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ın talimiyle anladım ki: Nasıl gökler ve feza ve zemin, senin birliğine ve varlığına şehadet ederler, öyle de bahirler, nehirler ve çeşmeler ve ırmaklar, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine bedahet derecesinde şehadet ederler..."
Beşinci Mukaddime:
"Ey dağları zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadîr-i Zülcelâl! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselam'ın tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakiminin dersiyle anladım ki, nasıl denizler acaibleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar, öyle de dağlar dahi, zelzele te'siratından zeminin sükûnetine ve içindeki dahilî inkılabat fırtınalarından sükutuna ve denizlerin istilasından kurtulmasına ve havanın gazat-ı muzirradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve iddiharlarına ve zîhayatlara lâzım olan madenlerin hazinedarlığına ettiği hizmetleriyle ve hikmetleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar..."
Altıncı Mukaddime:
"Ey Hâlık-ı Rahman ve ey Rabb-i Rahîm! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakiminin dersiyle anladım; nasıl ki sema ve feza ve arz ve deniz ve dağ, müştemilat ve mahluklarıyle beraber seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar; öyle de zemindeki bütün ağaç ve nebatat, yaprakları ve çiçekleri ve meyveleriyle seni bedahet derecesinde tanıttırıyorlar ve tanıyorlar..."
Yedinci Mukaddime:
"Ey Fâtır-ı Kadîr! Ey Müdebbir-i Hakîm! Ey Mürebbi-i Rahim! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakim'in dersiyle anladım ve iman ettik ki, nasıl nebatat ve eşcar seni tanıyorlar, senin sıfat-ı kudsiyeni ve esma-i hüsnanı bildiriyorlar; öyle de zihayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde gayet muntazam saatler gibi işleyen ve işlettirilen dahili ve harici azalariyle ve bedeninde gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve duygulariyle ve cesedinde, gayet san'atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet dikkatli bir muvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin..."
Sekizinci Mukaddime:
"Ey Rahmânürrahim! Ey Sâdıku'l-va'di'l-emin! Ey Mâlik-i yevmiddin! Senin Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmının tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakiminin irşadiyle anladım ki: Madem kâinatın en müntehap neticesi hayattır ve hayatın en müntehap hulasası ruhdur ve zîruhun en müntehap kısmı zîşuurdur ve zîşuurun en câmii insandır ve bütün kâinat ise, hayata musahhardır ve onun için çalışıyor ve zihayatlar zîruhlara musahhardır. Onlar için dünyaya gönderiliyorlar ve zîruhlar insanlara musahhardır, onlara yardım ediyorlar ve insanlar fıtraten Hâlikını pek ciddi severler ve Hâlikları onları hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir ve insanın istidadı ve cihazat-ı mâneviyesi, başka bir bâki aleme ve ebedi bir hayata bakıyor ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor ve lisanı, hadsiz dualarıyle beka için Halikına yalvarıyor; elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmış iken, ebedi bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil değildir..."
Not: Münâcat'ın en sonunda geçen aşağıdaki kısım, son maddenin içinde değerlendirilebilir. Çünkü burada açıklanan kısım insandır. Sekizinci maddede insan da geçmektedir. Demek ki, bu kısmı yeni bir mukaddime değil, Sekizinci Mukaddime'nin devamıdır:
"Ya Rabb-el-âlemin! Yâ îlah-el-evvelîne ve'l-âhirîn! Ya Rabb-es-semâvâti ve'l-arâdîn! Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakim'in dersiyle anladım ve imân ettim ki: Nasıl sema, feza, arz, ber ve bahr, şecer, nebat, hayvan efradiyle, eczasiyle, zerratiyle seni biliyorlar, tanıyorlar ve varlığına ve birliğine şehadet ve delalet ve işaret ediyorlar; öyle de kâinatın hulasası olan zîhayat ve zîhayatın hulâsası olan insan ve insanın hulâsası olan enbiyâ, evliya, asfiyanın hulâsası olan kalblerinin ve akıllarının müşahedat ve keşfiyat ve ilhamat ve istihracatiyle yüzer icmâ ve yüzer tevatür kuvvetinde bir kat'iyetle senin vücûb-u vücuduna ve senin vahdaniyet ve ehadiyyetine şehadet edip ihbar ediyorlar. Mu'cizat ve keramat ve yakînî bürhanlariyle haberlerini isbat ediyorlar..."(3)
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, Üçüncü Şua (Münâcât).
(2) bk. age.
(3) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü